Bu kitabı, içindeki düşünceleri daha önce düşünmüş biri anlayacak diyerek başlıyor Tractatus Logico Philosophicus. Kitap mantık, anlam, dil kavramlarını sırayla ele alarak düşüncelerin dile getirilişine yani dile bir sınır çiziyor.
Kitapta bunu direk söylemese de yayıncısına bir mektubunda kitabın ana fikrini şöyle özetliyor: Bu etiğe dair bir kitaptır. Burada neyin dile getirebileceğini gösterirken aslında önemli olan buraya yazamadıklarımız. Burada bilinebilen/dile getirilebilen ile etiğe içeriden bir sınır çektim. Önemli olanı gösterebilmek için önemsiz olanı gösterdim. İnsanların problem edindiği şeylerin aslında problem olmadığını göstermesiyle temelde etik bir pozisyondur.
Kitapta her argüman bir numara ile belirtildiğinden kolay anlaşılacak gibi bir his veriyor başta ama işin içine girince çıkması kolay olmuyor. Kitaba ek olarak bazı videolardaki açıklamaları da dikkate aldım. Aklımda kalan ana fikirleri özetlerken kitaptaki sırayla ilerleyeceğim:
1: Dünya olduğu gibi olan herşeydir (The world is all that is the case.).
- Dünya olguların (facts) toplamıdır, şeylerin değil. Ve bu olgular mantıksal uzamdadır (logical space). Bu dünyanın sınırları totoloji ve çelişkidir.
- Yani, ben (şey olarak) bir olgu değilim ama şu an bunu yazıyor olmam bir olgu.
- Olgular ise şeylerin durumu veya ilişkileri olarak düşünülebilir.
2: Olgu (fact), olgu bağlamlarının öyle varolmasıdır (a fact is the existence of states of affairs).
- Olguların bağlamı nesnelerin (atomik şeyler) bir kombinasyonudur (ontolojik bir sadeleştirme). Mesela noktalar bir araya gelerek daire formunu ve nesnesini oluşturur. (Mantıksal atomizm)
- (Atomik) şeyler yalındır onların ilişkilerini, durumlarını konuşabiliriz ama onları konuşamayız sadece gösterebiliriz çünkü özelliksizlerdir.
- Bunlar dünyanın tözüdür (Töz, yani metafiziksel yalınlar, olmasaydı herşeyin doğruluğu başka bir şeye bağlı olurdu – bu daha sonraları karşı çıkılan bir argüman). Değişimde: töz sabit ama biçimlenme şekli (configuration) değişir.
- Bu töz; hem gerçek dünyayı hem de olası/tahayyül edilebilen dünyanın tözüdür. Çünkü iki dünya arasında ortak birşey olması gerekiyor. Düşüncede olan, dünyanın ötesine mantıksal uzam dahilinde çıkabilir (olası dünyalar) yani olan dünya olabilecek dünyaların bir alt kümesidir.
- Olguların tasarımlarını kurarız (We picture facts to ourselves). Bir tasarım (picture) gerçekliğin bir modelidir. Bu modelin parçaları (öğeleri) ve bir biçimlenmesi vardır. Mantıksal tasarım dünyayı böyle tasarlar. Tasarımın ortaya koyduğu şey anlamıdır (anlamı oluşturan özne değil yani) ve bu anlam tasarımın gerçeklikle karşılaştırılması ile anlaşılır. (Burada anlamın dünyada bir karşılığı olduğu varsayımı var, bunu felsefi soruşturmalarda aşıcak)
3: Olguların mantıksal tasarımı düşüncedir (A logical picture of facts is a thought).
- Düşünülebilen mantıksaldır ve doğru düşüncelerin toplamı dünyanın tasarımıdır.
- Tümcenin imi (sesi, şekli, görünüşü) olanaklı olgu durumunun (state of affair) izdüşümüdür (projection). Tümcede bu izdüşüm ile düşünceler duygusal olarak algılanabilecek (anlamlı) şekilde dile gelir. Evrensel bir anlam yoktur. Tümcenin bağlamında tümcedeki adların bir anlamı vardır
- Bu doğrultuda gündelik dilde aynı sözcük farklı imlere bağlanır ve burada (felsefe için) karışıklık başlar.
4: Düşünce anlamlı tümcedir (A thought is a proporsition with a sense)
- Tümce gerçekliğin düşünerek vardığımız bir tasarımıdır. Tümce anlamını gösterir. Oluşturucu öğeleri tek tek anlaşılırsa tümce de anlaşılır. Yani, tümcenin anlamı onun parçalarının doğruluğunun bir fonksiyonudur (sembolik mantıktaki tablolar gibi).
- Dil, tümcelerin toplamıdır, düşünceyi bir örtü gibi örter bu yüzden dilden bağımsız düşünceyi algılayamayız. Felsefenin amacı dil örtüsünün altındaki düşüncelerin mantıksal olarak açık hale getirmektir. Bunun için düşünülebilir olanın ve dilin sınırını ortaya koymalıdır.
- Mantıksal atomik şeylerden bahsettiğimiz gibi bunun karşılığı olarak dilde de temel tümceler vardır (buna dair bir örnek verilmediği için havada kalıyor). Temel tümceler diğer temel tümceler ile çelişmez (Mesela ben uzunum gibi bir tümce, temel bir tümce olamaz çünkü ben kısayım ile çelişir).
- Bütün olası dünyalar bu atomik tümcelerin doğruluk değerlerinin kombinasyonu ile oluşur. Burada gerekli (necessary) ve koşullu (contingent) hakikat (truth) kavramı devreye giriyor. Ve diyor ki bu bütün olası dünyalarda doğru olan doğruluklar (truths) gerekli hakikattir. Diğer herşey koşulludur. Bu gerekli hakikatler bize hayata dair bişey söylemez çünkü her durumda doğrudur.
5: Bütün tümceler, temel tümcelerin doğruluk fonksiyonudur. (A proposition is a truth function of elementary propositions).
- Temel tümce ile atomik şeyler (mantıksal) arasında; yani mantık ve dil arasında bire-bir ilişki vardır. Tümcelerin doğruluğu da bu yüzden (mantık gibi) parçası olan temel tümcelerin doğruluk işlemlerinin sonuçlarıdır. Bu ilişkide Mantık, dili önceleyen a priori`dir çünkü mantıksız düşünemeyiz.
- Ama burada dil kullanımında mantığın dışına çıkılan bir alan var. Dil kullanımında olasılık ve genellemelere değinerek; kesinliğin yokluğunda bunları kullandığımızı vurguluyor. Burada aslında gündelik dilin mantığa kıyasla farkı ve belki de muğlaklığını görüyoruz.
- Felsefenin işi de dilin mantık sınırlarını aştığı noktaları ortaya çıkarmak. Yeni teori üretmekten çok (bu bilimlerin işi) felsefe yoldaki dilsel ve argümantal çer-çöpü temizleyici rol üstlenmeli. Bu da mantığın ışığında dilin yapısının ortaya konmasıyla olacaktır.
- Dilimin sınırları dünyamın sınırlarını imler (iyelik eki önemli). Dünyamın benim dünyam olduğu benim dilimin benim dünyamın sınırlarını tanımlamasından gelir. Düşünen tasarımlayan özne yoktur, özne sadece dünyanın sınırlarından biridir. Ben kavramı dünyanın benim dünyam olmasıyla felsefeye girer.
6: Doğruluk işlevinin ve tümcelerin genel biçimi şudur: [p, E, N(E)].
- Yani, bütün tümceler bir işlemin (N) arka arkaya temel tümcelere uygulanmasıdır. Burada sayıların da (ve matematiğin de) nasıl bu şekilde mantık üzerinden açıklanabileceğini gösterdikten sonra mantığın aşkınlığını ve sürprizlere yer olmadığını belirtiyor.
- Mantık aşkın olduğundan; mantığımızın gelişmesi bir yanılgıdır çünkü gelişen aslında simgelem düzenimizdir. Mantık içerisinde sürprizin olmaması da aslında tümevarıma bir eleştiri; tümevarımın hiçbir mantıksal temellendirmesi yoktur sadece psikolojiktir.
- Bilimlerle oraya konan doğa yasalarının doğadaki görünüşlerin açıklamaları olduğu inancı tıpkı eskilerin Tanrıya veya kadere inancı gibi boştur! Dünya istemimizden bağımsızdır (istenç ancak dünyamızın sınırlarını değiştirebilir olguları değil). Dünya içinde herşey her nasılsa öyledir ve değer taşıyan bişey varsa olup bitmenin dışında aşkındır (yani tümceler ile ifade edilemez). Gizemli olan dünyanın nasıl olduğu değil olduğudur (ve bu gizem dile getirilemese de, kendini gösterir).
- “Öyle bir duygumuz vardır ki bütün bilimsel sorular yanıtlansa bile yaşam sorularımıza hiç dokunulmamıştır. Tabi o zaman da hiç soru kalmamıştır zaten yanıt da tam da budur. Yaşam sorununun çözümü bu sorunun yok olmasında görünür. Bu yüzdendir ki uzun şüphelenmelerden sonra yaşamın anlamının açıklık kazandığı insanlar sonradan bu anlamı nede bulduklarını söyleyememişlerdir.“
- Beni anlayan sonunda bu tümcelerin de saçmalığını görür. Bunları aşarsa dünyayı doğru görür.
7: Üzerine konuşulamayan konusunda susmalı. (What we cannot speak about we must pass over in silence.)
Sonuç: Kitap kısa olmasına rağmen anlaşılması için her kelimesinin önemli olduğu bir metin. Ana fikri kısaca özetlersem: 3 çeşit tümce vardır (dilde): olan şeyleri doğru resmeden tümceler doğru, mantıksal olarak olası ama yanlış resmeden tümceler yanlış, ve dünya sınırlarının dışına yanı dilin sınırı dışına çıkan tümceler de anlamsızdır (hayatın anlamı gibi sorular). Hakikat dile getirelemese de kendini gösterir. Önemli olan dile getirilemeyendir. Felsefenin rolü dilin ve düşünülebilir alanın sınırlarını belirlemektir.