Kabaca endüstriyel devrim öncesi toplumsal değişimleri özetlendiğinde Neolitik tarım devrimi (özel mülk, sınıflar, tek eşlilik, savaşlar), 16.yy`da başlayan bilim devrimi ve 18.yy`da yaşanan aydınlanma gibi aşamalarından bahsedilir.
Aydınlanma dönemi; dünya hakkında akıl, deneycilik, bireycilik, hoşgörü, özgürlük ve sekülarizm çizgisinde yeni bir düşünce tarzının gelişimini ifade eder. Fransız devrimi ile siyasi yansımaları yaşanmış; mutlak monarşilerin yerini cumhuriyet ve ulus-devletler almıştır.
19.yy`da 1. Endüstri devrimi yeni teknik icatların (cansız enerji ile) ekonomik ve üretim sistemlerini değiştirmesiyle oluşmuştur. Kırsal nüfus fabrikalardaki işler için kentlere gelmiş ve iş bölümünde uzmanlaşma başlamıştır. Küçülen işler anlamsızlaşmış, insanların emeğinden yabancılaşmasına neden olmuştur.
20.yy başlarında kitle üretimi (Fordizm) ve tüketiminin gelişmesiyle 2. Endüstri devrimi gerçekleşiyor. Bu bağlamda 30lu yıllarda işçi ücretleri artmış, gümrük kontrolü ile ulusal pazarlara odaklanılmış ve ülkeler içine kapanmıştır. Ülkeler içinde benzerlik ve aynılık değer görürken, farklılık yadırganmıştır.
60lı yıllarda bilgisayar ve enformasyon ile 3. Endüstriyel devrim olmuş; fordizm yerini esnek üretime bırakmıştır. Otomasyon ile çeşit artarak kitlesel tüketime ihtiyaç kalmamıştır. Buna bağlı olarak işçi ücretleri azalmıştır ve işsizlik artmıştır. İmalat sektörü daralmış hizmet sektörü genişlemiştir. Ürünlerden çok, bilgi ve teknoloji önem kazanmıştır. Toplumda benzerlik yerine farklılaşma artmıştır. İletişim teknolojileri ile toplumlar birbirinden haberdar olmuş ve doğrusal ilerleme anlayışına yönelik ezberler bozulmuştur. Aynı zamanda dünya savaşı bilimin ve ilerlemenin olumsuz sonuçlarını da göstermiş ve aydınlanma düşüncesini sorgulatmıştır.
1970lerde başlayan küreselleşme ulaşım ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle toplumsal be ekonomik ilişkilerin ulus sınırlarını aşarak global bir yapıya dönüşmesi olarak tanımlanabilir. Mesafe kavramı eski anlamını kaybetmiştir. Hem bireyler hem de şirketler için bu yepyeni dünyalar açarken beraberinde şehirlerin ve deneyimlerin birbirine benzemeye başlaması gibi bir standartlaşmaya yol açmaktadır. Homojenliği mi heterojenliği mi arttırdığı konusu tartışmalıdır. Çünkü bir yandan homojenleştirirken bir yandan toplumlar giderek daha fazla kendi öz yönlerini farklılıklarını ortaya koymaya ve korumaya çalışmaktadır.
Küreselleşme çok geniş bir kavram olmakla birlikte bazı görüşlere değinirsek: Giddens modernleşmeyi küreselleştirici bir güç olarak görür. Şu an süreç bazı merkezler etrafında gelişse de Çin, Hindistan gibi ülkelerin rolü arttıkça merkezsizleşeceğini öne sürer. Robertson Küresel olanla yerel olanın etkileşimini vurgular ve küyerel (glokal) kavramını ortaya atar. Dünya giderek çoğulcu olmaktadır. Beck, birinci modernliği merkezinde içine kapanık ulusları görürken ikinci modernlikte ulusüstü örgütlerin güçleneceğini öngörür. Ritzer, Mcdonaldslaşma ile rasyonelleşmenin dünyaya yayıldığını ortaya koyar. Bu sürecin temel boyutları: verimlilik, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik, teknoloji ile denetim ve rasyonelliğin irrasyonelliğidir.
Günümüzde 4. Endüstriyel döneme geçtiğimizi kabul ediyoruz ama yeni dönemin tanımı konusunda bir birlik yoktur. Ayrıca farklı coğrafyalar aynı noktada değildir (hala insan gücünün ağırlıkta olduğu ülkeler vardır). Günümüze dair bazı tanımlar bu tanımsızlığı ortaya koymaktadır: kıtlık sonrası (Bookchin), ekonomi sonrası (Kahn), uygarlık sonrası (Boulding), Kapitalizm sonrası-Hizmet sınıfı (Dahrendorf), Bilgi toplumu (Drucker), Enformasyon toplumu (Masuda), Teknokratik dönem (Brzezinski), Endüstri sonrası (Touraine, Bell), Burjuva sonrası (Lichteim), Network toplumu (Castells), Postmodern dönem (Etzioni, Lyotard), Tüketim toplumu (Baudrillard).