Sosyolojide Yakın Dönem Teoriler 6 – Richard Sennett

Sennett, bireylerin yaşadıkları ve çalıştıkları yerlerle ilgili maddi gerçeklikleri nasıl anlamlandırdıklarını ve toplumsal engellere rağmen insanların kendi deneyimlerini nasıl kendi kendilerine yorumlayabildiklerini ortaya koymaya çalışır. Sennett, kent tasarımının toplumsal yaşam üzerindeki etkilerini incelediği Gözün Vicdanı adlı eserinde, modern kültürün “iç” ve “dış” arasında bir ayrımdan kaygı olduğunu belirtir.

Kentte insan ilişkileri alışveriş ve turizm etkinliklerine indirgenerek, kent anlamsızlaştırılmış ve kimliksizleştirilmistir. İnsanlar bu duruma gönüllü olarak katlanır görünmektedir. Açılma, incinme olasılığını içerir. Bu nedenle, kentli insan temkinli olmakta ve açılmaktan korkmaktadır.

KAMUSAL İNSANIN ÇÖKÜŞÜ

Kendi alanlarında çığır açan, onlarla hesaplaşmadan yeni bir şey söylemenin zor olduğu kitaplar vardır. Richard Sennett’in düşünce tarihinin başyapıtlarından biri olan Kamusal İnsanın Çöküşü böylesi bir kitaptır: Tarihten sosyolojiye, psikolojiden antropolojiye entelektüel bir şölendir.

Sennett, bugün, tanımadığımız ama aynı şehirde yaşadığımız insanlarla kurulacak çok boyutlu ilişki ve hazlardan yoksun kaldığımızı söylüyor ve şu soruları soruyor: Yabancı, nasıl tehdit edici bir unsura dönüştü? Sessiz kalarak seyretme, kamusal hayatın tek yolu haline nasıl geldi? Yalnız kalma, bir hak olarak nasıl oluştu? Özel hayat ilgi odağı haline nasıl geldi? Politikacıları neden yaptıklarına ve programlarına bakarak değil de kişisel özelliklerine göre değerlendiriyoruz? Evlerimize özen gösterdiğimiz halde sokaklarımız neden pis?

Sennett’e göre, kamu ya da kamusal alan, aile ve yakın arkadaş ortamı dışında kalan yaşam bölgesi anlamına gelir. Kamusal yaşamın odak noktası ise büyük şehirlerdir.

Farklılaşmış kentin insanı, her yere girip çıkan ve her yerde rahat davranabilen “kozmopolit insandır”. Kimdir kozmopolit? Kozmopolit; köksüz olandır, yaşadığı coğrafyayla kurduğu ilişkilerle kimliğini açıkla(ya)mayandır, bir yabancıdır.

Kamusal alan 18. yüzyılda sahip olduğu önemi yitirmiş ve insanlar özel alana çekilmişlerdir. Ona göre, kamusal yaşamdan önce aristokratlar ve burjuvazi çekilmiştir. Şimdi yığınla insan daha önce hiç görülmemiş ölçüde kendi yaşam öyküleri ve özel tutkularıyla ilgileniyor. Oysa bu ilginin özgürleşme değil, bir tuzak olduğu ortaya çıkmıştır.

19. yüzyıla gelindiğindeyse kamusal alanda insan ilişkileri artık değişmiş ve insan ilişkileri gayrişahsileşmeye başlamıştır. Hoşgörünün yerini hosgörüsüzlük almıştır. İnsanlar duygularını, zevklerini ve kişiliklerini gizlemek için özel bir çaba göstermektedirler. Artık kamusal davranış gözlemek, pasif düzeyde katılmak yani bir nevi röntgencilik yapmaktır. Modern insan artık hem “görünür” hem de “yalıtılmış”tır ve “sessiz kalma hakkı”nı kullandıgı sürece kamusal yaşama katılabilmektedir.

Modern şehir, kalıcı yükümlülüklerden, geleneksel bağlardan kurtulma gayreti içindeki insanın sığınağı olmuş olsa da, özgürlüklerinin bedelini yalnızlıkla ödeyen insan için modern şehrin kamusal alanı, kişidışı ve samimi olmayan bir ortamdı ve artık kendi deneyimleri, benliği ve yaradılışı onun için özel bir ilgi alanı halini alıyordu…

Senett’e göre, çağdaş toplumun kamusal sorunu iki yönlüdür: Kişisel olmayan davranışlar ve meseleler güçlü bir heyecan uyandırmazlar; davranışlar ve konular ancak insanlar onları kişilik sorunlarıymış gibi ele aldıklarında heyecan uyandırırlar.

Günümüz mahrem toplumunun cemaate yaptığı güçlü vurgunun ardında insanların kimliklerine dair hakikatlerin cemaat tarafından üretilmesi yatar: Cemaat, kolektif bir kimlik yaratır, insanların “kim olduklarını” dile getirme biçimidir. Sennett’a göre, “kolektif bir kişiliği paylaşarak bir cemaat olma fantezisinin tohumları” 19. yüzyılın kültürel ikliminde ekilmiştir.

Sennett’ın “mahremiyet ideolojisi” olarak adlandırdığı, günümüzde iyice yaygınlaşmış üç görüşün bileşkesidir:

  • Kişiler arası yakınlık manevi bakımdan iyidir, başkalarıyla yakınlaşma ve samimi deneyimlerle bireysel kişiliğimiz geliştirilebilir
  • Toplumdaki bütün kötülükler kaynağını kişidışılıktan ve yabancılaşmadan alır
  • Bu bağlamda, “her türden toplumsal ilişki her bir kişinin içsel psikolojik kaygılarına ne denli yaklaşırsa o denli gerçektir, inandırıcıdır ve sahicidir”

Bu durumun toplumsal yaşamdaki ve kamusal alan içinde insanların bir araya gelip örgütlenişindeki yansımaları, çelişkiliymiş gibi görünen bir sonuç yaratır: İnsanlar, kamusal alanı ortak bir kimliğin paylaşılması yoluyla birbirlerine açılma fırsatı olarak gördükçe, toplumsal yaşamın onları rahatsız eden koşullarını “ortak” kimliklerinin sonucu olan kardeşlik duygularını kullanarak değiştirmekten gittikçe uzaklaşırlar. Artık cemaatin varlığının korunması ve sürdürülmesi kendi içinde bir amaca dönüşür. “Sistem olduğu gibi kalır, ama belki kendi çöplüğümüz de bize bırakılmıştır”.

Sennett, sosyal bilimcilerin toplumdaki kötülüklerin kökenini kamusal alanın gayrişahsiliğinde ve soğukluğunda aramakla geleneksel toplumu ve topluluğu mitleştirdiğini düşünür. “Geçmişi mitleştirme” yönelimi, 19. yüzyıldan itibaren modern toplumun ve büyük şehirlerin karmaşıklığını anlamaktan bir kaçış haline gelmiştir. Sennett’in bu tespiti önemlidir.

YENİ KAPİTALİZMİN KÜLTÜRÜ

Neoliberalizm, kapitalizmin 1970’lerde girdiği krize yeni bir çıkış sağlayan, klasik liberalizmin-bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler-anlayışının yeniden değerlendirilmesine karşılık gelen ve esas olarak 1980’lerde etkinlik kazanan bir düşünce bütünüdür. Friedrich von Hayek ve Milton Friedman gibi düşünürlerin felsefi olarak geliştirdiği, dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher ve dönemin ABD Başkanı Ronald Reagen’ın siyasetlerinde uygulama alanı bulan ideolojidir. Neoliberalizm, ekonomik anlamda serbest piyasa ekonomisinin kuralsızlaştırıldığı, devletin özelleştirmelerle küçültüldüğü ve piyasaya müdahelelerinin yok denecek kadar azaltıldığı (ya da sadece sermaye lehine müdahalelerinin meşru görüldüğü), sosyal devlet anlayışının, özellikle de sosyal politikaların terk edildiği ve esnek kapitalizmin küresel hareketliliğin arttığı ve kapsama alanının yaygınlaştığı bir anlayışı temsil eder.

Dünyada esnek çalışma koşulları çalışanlar için kaçınılmaz bir seçenek haline dönüşmektedir. Artık refah devleti/toplumunun sağladığı tam zamanlı ve her türlü sosyal güvenlik imkanlarını sağlayan çalışma biçimleri yerini hızla çok daha esnek ve yarı zamanlı çalışma biçimlerine bırakmaktadır. Sennett’e göre esnek çalışma koşullarında, “kısa vadeli” ve “görev odaklı emek” işçilerin bir arada çalışma koşullarını değiştirmektedir.

Büyük şirketlerde, yönetici iktidarından hissedar iktidarına geçiş yaşanmıştır. Hissedarlar uzun vadeli değil kısa vadeli sonuçların, başarıların, kârların peşine düşmüştür. Oluşturulan rekabet ortamında “kazanan her şeyi alır” mantığı geliştirilmiştir. Verimliliği akıl almaz ölçülerde artıran bu yeni strateji öte yandan çalışanlar arasında yüksek düzeyde kaygı ve stres üretmektedir.

Sennett, bürokrasinin demir kafesini parçalamanın beraberinde getirdiği yapısal değişimlerin üç temel eksiklik yarattığını belirtir. Yazara göre yeni kapitalizmin geleneksel bürokratik yapıyı yıkması, çalışanların kurumsal sadakatini azaltmakta, işçiler arasındaki dayanışmayı azaltmakta ve çalışılanların kurumun işleyişi hakkında yeterli bilgi sahibi olmasını zorlaştırmaktadır.

İşe Yaramazlık Kâbusu

Küresel emek arzı nedeniyle istihdamın emeğin ucuz olduğu bölgelere kayması, otomasyon nedeniyle makinelerin insanlardan daha verimli hale gelmesi ve formel eğitimin hızla değişen ihtiyaçları karşılamaması nedeniyle sürekli eğitim ve kişisel gelişimin bir zorunluluk haline gelmesi nedeniyle insanlar kapitalizmin önceki dönemlerine oranla işe yaramaz olmaktan giderek daha fazla korkmaktadırlar. Sennett’in “işe yaramazlık kabusu” olarak tanımladığı durum, insanların vasıfları ve ne işe yaradıklarına ilişkin algılarıyla ilişkilidir.

Günümüzde “Diploma = iş” denklemi gitgide geçersizleşiyor. Genç işsizliği ve ‘okumuşların’ işsizliği, dünyada da Türkiye’de de istisnai olmaktan çıktı. İşe Yaramazlık Kabusunun Nedenleri:

  • Küresel emek arzı: Yeni kapitalizm emek nerede ucuzsa orada örgütlenmeye gitmektedir.
  • Otomasyon: Otomasyon her anlamda esnekliğin en önemli aracı haline gelmiştir. Talepteki ani artış ve düşüşe çok hızlı yanıt verebilme yeteneği sayesinde emekten de tasarruf edilmesine olanak tanımaktadır.
  • Yaşlanmanın yönetimi: Bir beceri edinildiğinde ya da herhangi bir işin mesleki anlamda eğitimi alındığında, o becerinin ya da eğitimin geçerlilik süresini ayarlamak tamamen piyasanın vicdanına bırakılmış durumdadır.

Sennett kamusal alanın işe yaramazlık kabusunu ya da belirsizliğini hafifletebilecek çözüm önerilerinden önce insanların yeteneklerini tanımlayan iki kavramdan bahseder. Bunlardan birincisi zanaatkârlık ve ikincisi ise meritokrasidir. Sennett’e göre bir bilgisayar programcısının, doktorun, ressamın işine yarayabilir hatta yurttaşlık ve ebeveynlik bile “ustalıklı bir hüner” olarak icra edildiğinde daha etkin olur

Kendi içinde anlamlı bir şey yapmak olarak “nesneleştirme” zanaatçılık tarafından vurgulanan bir durumdur. Zanaatçı herhangi bir şey üretirken, o ürünün nesne olarak kendisine odaklanır.

Meritokrasi yönetim erkinin yetenek ve kişilerin bireysel üstünlüğüne, liyakata dayandığı yönetim biçimidir. Sosyolojik olarak ise bireylerin toplumda yetenekleri göz önünde bulundurularak rollerini gerçekleştirdikleri duruma verilen addır.

KARAKTER AŞINMASI

Esnek üretim ve yönetim biçimlerine dair öne sürülen olumlu argümanlardan farklı olarak Sennett, esnek üretimin ve buna bağlı olarak işyerinde ortaya çıkan hızlı değişmelerin işgücü üzerinde zihin bulanıklığına yol açtığını, işçilerin aidiyet duygularını ve kimliklerini alt-üst ettiğini ve tüm bu değişime çaresizce ayak uydurmaya çalışırken yönlerini kaybettiklerini Amerikalı işçilerin hikayeleri üzerinden göstermeye çalışır.

Çalışanlar için esnekliğin anlamı yaşam boyu iş güvencesinin yok olması; sürekli iş ve şehir değiştirerek yön duygusunu yitirmek; istikrarlı işlerin yerini geçici projelere bırakması ve bir işten diğerine, dünden yarına sürüklenen yaşam parçacıklarından beslenen, rekabetin körüklediği “güvensizlik” ve “kayıtsızlık” duygusu… Ve bir de karakter aşınması… Oysa insan karakteri, duygusal deneyimlerimizin uzun vadeli olması ve başkalarıyla girdiğimiz ilişkilere yüklediğimiz etik değerler üzerinden gelişir.

Karakter, içsel bütünlük, ilişkilerde karşılıklı bağlılık ve uzun vadeli bir hedef için çaba harcamak biçiminde kendini gösterir. Yeni kapitalizm ise güvenmeyi, bağlanmayı ve uzun vadeli planlar yapmayı karlı bulmaz, reddeder.

Sennett, bu kitabı yazarken formel veri kaynaklarından ziyade enformel veri kaynaklarından yararlanır, antropolog gibi yaşadığı toplumdaki gündelik yaşama dair gözlemlerinden faydalanır. Karakter kendi arzularımıza ve diğer insanlarla aramızdaki ilişkilere yüklediğimiz etik değer iken, yaşadığımız dünyayla bağlantısı çerçevesinde “kendimizde değerli bulduğumuz ve başkalarının değer vermesini beklediğimiz kişisel özelliklerimizdir.”

Karakterin uzun dönemli amaçlarla, sadakatle ve karşılıklı bağlılıkla ifade edildiğini belirten Sennett, geçici işlerle, iş güvencesinin olmayışıyla ve çalışma koşullarının sürekli değişmesiyle karakterize edilen yeni kapitalizmde artık uzun vadeli amaçlar söz konusu olamadığı için karakter aşınması yaşandığını vurgular. Sennett, bu duruma kesin bir çözüm sunmasa da insanlara birbirlerini umursamaları için makul gerekçeler sunamayan bir rejimin uzun süre meşruiyetini koruyamayacağına inanmaktadır.

YENİ KAPİTALİZMDE İŞİN KİŞİLİK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Esneklik olgusunun üretim ve yönetim sürecine yerleşmesi çalışanların hem bireysel olarak karakterlerini hem de sosyal ilişkilerini değiştirmiştir. Sennett’a göre esneklik insanları özgür kılacak yeni koşullar yerine iktidarın ve kontrolün yeni biçimlerini üretmiştir. Esneklik, insanların çalıştıkları yerlerde gelecekleriyle ilgili planlar yapmalarını, bir tarih oluşturmalarını zorlaştırmaktadır.

Sennett, topluma dayatılan yeni kurallar ve kontrol biçimlerinin insanlara sanıldığı gibi seçme şansı ve özgürlük alanı yaratmadığını belirtir. Bugün emek piyasasının içinde olan ve bu piyasaya atılmak üzere olan yığınla insan kendi aralarında bir “fark yaratma” telaşı içindedir. Geleneksel anlamıyla kariyer de, kariyer planlaması da bitmiştir. Artık becerilerin sürekli ama sürekli olarak yenilenmesi gerekmektedir.

Her anlamda belirsizlik kapitalizmin ruhuna işlemiştir. Korku, kaygı ve sürekli bir istikrarsızlık güven ve sadakat bağlarını zayıflatmaktadır.

Rutin Zaman Köleliği

Zira çalışanların çalışma zamanlarının esnekleştirilmesi demek, pratikte zaman ve mekân boyutunun giderek belirsizleşmesi anlamına gelmektedir. Gelişmiş teknolojik yöntemlerle çalışanların zamandan ve mekândan bağımsız olarak da denetime tabi olmaları söz konusudur. İş bilgisayarlara ve makinelere bağımlı hale geldikçe, işçinin emeğinin sınırları daraltıldıkça, yapılan işe karşı bağlar da zayıflamıştır.

Diğer önemli bir nokta ise işçinin olası bir olumsuzluk halinde yani bilgisayarın ya da yüksek teknoloji ürünü makinelerin arızalanması durumunda elinin kolunun bağlı olmasıdır. Kısaca, işçiler artık nasıl ekmek yapıldığını bilmemektedir. “Bilgisayar programına bağımlı emekçiler olarak, hiçbir pratik bilgiye sahip değiller. İşleri, ne yaptıklarını anlayabilme anlamında, onlara hiç de okunaklı görünmüyor.”

Risk Alarak Yaşamak

Sürekli olarak yeni bir işletmede yeni bir pozisyonda işe başlamak, her defasında sanki sıfırdan başlıyormuşçasına hareket etmek, yani sürekli risk altında yaşamak, Sennett’e göre, yine karakter aşındırıcıdır.

Kapitalizmin yeni biçimi, artık bireylerin ağın içinde kendilerini hangi noktada herhangi bir ihtiyaca cevap verdiklerini düşünmelerine neden olmaktadır.

Türkiye`de bu iklim temelleri 1980’lerde Özal’ın…neoliberal pragmatizmi öne sürmesinde… ”gemisini kurtaran kaptan” veya “başarı hikayesi” kahramanı olmak için “kendine yatırım yapmak”, “risk almak”, “yeniliklere ve rekabete açık olmak” gerekliliğinde bulur. Bu “yeni insan” anlatısının bireyci, pragmatik, narsist ve kendisiyle meşgul bir kendilik yaratması; “katı olan herşeyi buharlaştıran” kapitalist modernliğin “akışkanlığının” ve “hız”ının metropol hayatından internete kadar çok çeşitli alanlarda yaygın bir şekilde yaşantılanmasının bağlılığı erozyona uğratması ve aidiyetleri gelgeçleştirmesi vb. bu iklimin özellikleridir.