Sosyolojide Yakın Dönem Teoriler 5 – Castells – Ağ Toplumu

Castells’e göre, postmodern topluma temel özelliğini veren bilgi teknolojisi, internet ve dünyayı saran bilişim ağlarıdır. Bu gelişme başlangıçta sisteme yönelik bir tehdit olarak algılanmasına rağmen kısa sürede Batı kapitalizminin yeniden yapılanmasını ve canlanmasını sağlayarak dünya ölçeğinde küresel ağların kurulmasına yol açmıştır.

Manuel Castells Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür (2008) adlı eserinde kapitalist dönüşümü, sanayileşmecilik ve devletçiliğin krizini, enformasyonel ekonominin doğuşunu, “ ağ toplumu ”nun oluşması olarak ortaya koymaktadır. Ağ toplumu; ağlar oluşturma mantığı etrafında merkezsiz, hiyerarşi içermeyen, yatay ilişkilerin hâkim olduğu bir toplumsal örgütlenme biçimidir.

Castells’e göre ağ toplumu, 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında üç bağımsız sürecin birlikte oluşmasıyla meydana gelmiştir. Birincisi, enformasyon teknoloji devrimi; ikincisi, kapitalizmin de devletçiliğin de ekonomik krize girmesi ve peşinden yapılanmaları; üçüncüsü, liberteryanizm, insan hakları, feminizm ve çevrecilik gibi kültürel ve toplumsal hareketlerin yeşermesidir.

Feminist hareketlerin güçlenmesi aynı zamanda onların söylemlerine karşı bir tavır olarak dinî fundamentalist (köktenci) hareketlerin de güçlenmesine sebep olmuştur. Örneğin; kürtaj hakkını talep etmek dinî yapılar için tanrının yaratmış olduğu düzene müdahale biçimi olarak görüldüğünden karşı çıkılmıştır.

AĞ TOPLUMUNUN YÜKSELİŞİ

Castells’e göre toplumsal yapının temelinde çalışma süreci vardır. Kapitalizmin enformasyonel hâle gelmesi çalışma ilişkilerini köklü bir biçimde dönüştürmektedir. Çalışmanın anlamı “toplumsal olarak tanımlanabilen ve toplumsal bütünün üretim ve yeniden üretiminde norma bağlı, standart bir işlevi yerine getirme” olarak tanımlanabilir. Enformasyonel toplumda ise işin standart-dışı, belirli prosedürlere tabi olmayışı geleneksel çalışma biçimlerini ortadan kaldırmaktadır.

Dolayısıyla enformasyonel toplumda temelde çalışma ortadan kalkmamıştır, ortadan kalkan endüstriyel topluma ilişkin emek süreçleri ve iş biçimleridir. Enformasyon toplumunda işin bireyselleşmesi toplumsal olarak zamanın ötesine taşan yeni iş biçimlerinin oluşmasını da beraberinde getirmiştir.

Ağ Toplumunda Kent: Ağ toplumunda olan şey; sermaye, bilgi, teknoloji, iletişim, görüntü, ses ve sembollerin akışkanlığında kentlerin; mekânsal olarak enformasyonel biçimde yenileyebilecek, yönetebilecek komuta ve kontrol merkezleri etrafında örgütlenmeleridir. Bu bağlamda modern kapitalizmde kent, yalnızca bir üretim merkezî değil, aynı zamanda dünya kapitalist sisteminin önemli bir kontrol merkezî konumundadır. Bu özelliklerinden dolayı günümüz kentleri, çok uluslu şirketlerin merkezî birimleri ve finansal kurumlarını bünyesinde bulundurur.

Ağ Toplumunda Kimlik: Kimlikler; bireylerin toplumsal olarak inşa etmeye çalıştıkları anlam ve tecrübe kaynaklarıdır. Buna göre kimliğin inşası üç farklı biçime sahiptir:

  • Meşrulaştırıcı kimlik : Toplumun egemen kurumları tarafından toplumsal aktörler karşısında egemenliklerini genişletmek ve akılcılaştırmak için inşa edilirler. Milliyetçilikler bu kimlik modeline örnek gösterilebilir.
  • Direniş kimliği : Hâkim olanın mantığı tarafından değersiz görülen ve damgalanan konumlarda bulunan aktörler tarafından geliştirilir. Etnik temellere dayalı milliyetçilikler, cemaatler bu bağlamda düşünülebilir.
  • Proje Kimliği : Toplumsal aktörlerin kendilerine sunulan kültürel malzeme temelinde toplumdaki konumlarını yeniden tanımlayan yeni bir kimlik inşa etmeleri sürecidir. Feminist hareketler bu kimlik modeline uygun olacaktır.

Artık kimliği tanımlayan şey ulus gibi kapsayıcı bir özellik olmaktan çıkmıştır. Etnik, dinî, kültürel cemaatler kimliğin kurucu güçleri hâline dönüşmüşlerdir. Castells’e göre kimlikler; bireylerin toplumsal olarak inşa etmeye çalıştıkları anlam ve tecrübe kaynaklarıdır.

Ağ Toplumunda Ataerkilliğin Sonu: Ataerkillik basit anlamıyla: Aile biriminde erkeklerin, kadınlar ve çocuklar üzerinden kurumsal olarak desteklenen bir otoriteye sahip olmasıyla tanımlanır.

Kadınların ücretli işlerde çalışması beraberinde evin geçimini sağlayan erkek imgesinin geleneksel rolünü ortadan kaldırmıştır. Fakat kadınların işgücüne katılışı ailenin geçimine ek bir katkı sağlamakla birlikte, kadınların geleneksel rolleri olarak ev işleri ve çocukların bakımı yine kadınların asli görevi olarak tanımlanmaktadır.

Ağ Toplumunda Dinî Fundamentalizm: Ağ toplumunda dinî kimlikler İslami ve Hristiyan fundamentalist (köktenci) hareketlerin etkinliği üzerinden şekillenmektedir.

İslami fundamentalizm’in kökeninde başarısız modernleşme, küreselleşme, sömürgecilik sonrası milliyetçi projelerin çöküşü vardır. Kimlikler kendilerini dışarıdan gelebilecek ötekilere karşı konumlandırarak inşa ederler. Dinî cemaatlerin temel savunuları, tanrısal otoriteye ve cemaatin çıkarlarına yönelik düzenlemelerin toplumların genel mantığı olması yönündedir.

Castells’e göre fundamentalizm “Kişisel davranışın ve toplumun kurumlarının, Tanrının hukukundan kaynaklanan, Tanrı ile insanlık arasında aracılık eden belli bir otorite tarafından yorumlanan kurallarla tanımlanması çerçevesinde gerçekleşen kolektif kimlik inşasıdır.” Cemaatçiliğin toplumsal bir kimlik inşa etmesinde bu denli etkili olan şey, ağ toplumunda küreselleşmeyle, radikal bireycilikle silinip gitmeye bir karşı olma hâli içerisinde direniş kimlikleri oluşturabilmeleridir.

AĞ TOPLUMUNDA MİLLİYETÇİLİK VE ULUS DEVLET

Milliyetçilik söylemi, ulus devlet ve milletin yaratılması anlamında ortak bir tarihselliğe atıfta bulunur. Ernest Gellner’in de belirttiği gibi milliyetçilik, milletlerin kendi öz-bilinçlerine uyanma süreci değildir; ulusların var olmadığı yerde onların icat edilmesidir. Castells’e göre millet “Tarihin ve siyasi projelerin paylaşımıyla insanların zihinlerinde ve kolektif hafızada inşa edilen kültürel cemaatlerdir.”

Küreselleşmenin etkisiyle ulus devletler zayıflatmakta; fakat milletler varlıklarını sürdürmektedirler. Katalunya veya Katalonya (Catalunya) İspanya’nın kuzey doğusunda bulunan özerk bir bölgedir. Bu bölge ulus devlete sahip olmadan milliyetçi olunabileceğine örnek teşkil eder.

Modern ulus devletler, Weber’in de belirttiği gibi belirli bir alan (toprak) üzerindeki şiddet kullanma tekelini elinde bulunduran devlettir. Ulus devletler kapitalizmin sermaye birikimini sağlamaya yönelik hukuksal, ideolojik, siyasal örgütlenme biçimleri olarak ortaya çıkmışlardır.

Buna göre küreselleşme süreciyle birlikte ulus devletler egemenliklerini yitirmeye başlamıştır. Sermaye, mal, hizmetler, iletişim, teknoloji, enformasyon akışları devletin toplumsal alan üzerindeki kontrol yeteneğini ortadan kaldırma eğilimi taşımaktadır. Ağ devleti, sermayenin küreselleşmesi, çok taraflı iktidar yapılarının oluşması ve merkezî otoritenin yerel ve bölgesel yönetimlere kayması anlamına gelmekte ve yeni bir iktidar biçimini ifade etmektedir.

Ağ toplumuna getirilen en önemli eleştirilerden ilki, ağlar oluşturma mantığının ve ağın merkezsiz hiyerarşi gerektirmeyen yatay ilişkiler mantığının zorunlu olarak hiyerarşileri ortadan kaldırmayacağıdır. İkinci eleştiri; ağın merkezî ortadan kaldırdığı düşüncesinin gerçeği yansıtmadığıdır. Buna göre küreselleşme beraberinde sermayenin rahatça dünya ölçeğinde dolaşımını sağlamakla birlikte, sermaye hâlâ ulus devletlere bağımlıdır.