Sosyolojide Yakın Dönem Teoriler 3 – Giddens

Anthony Giddens, toplumsal yaşamın evrensel yasalarının bulunmadığını, yapının dışsal olarak ve tek faktörlü olarak davranışlarımızı belirlemediğini kabul etmekte ve aynı zamanda Parsonscu bakışın işlevselliğini de reddetmektedir.

Giddens, birey-toplum düalizmine karşı çıkan ve yeniden üretilen pratikler üzerine yoğunlaşan ve bu ikili yapıların karşıtlıktan oluşan dönüşümselliklerini hesaba katmak gerektiğini savunan bir düşünürdür. Bu inşacı kuramını reflektivist ya da düşünümsel/dönüşümsel olarak adlandırdığı görülmektedir.

Öncelikle toplumların günümüzde post-modern döneme geçtiği iddasını reddeden Giddens, aksine günümüzde modernliğin sonuçlarının giderek radikalleştiğini ve evrensel bir boyut alarak toplumları sarıp-sarmaladığını belirtir.

MODERN ÖNCESİ VE MODERNLİK

Giddens, iki dönemin karşılaştırmasını güven ve risk değişkenleri üzerinden yapmaktadır.

Geleneğin kendisi tanımı gereği bir rutin olduğu için toplumsal ve doğa olaylarını yapılandırırdı fakat modern toplumlarda bu kurumsal ortamların hiçbiri güçlü bir güvenirlik ve ontolojik güvenlik hissi yaratmamaktadır. Giddens’a göre bu ihtiyaçlar farklı şekillerde karşılanır:

  • Rutin, soyut sistemlerle bütünleşmiştir, saf/arı ilişkiler cemaat ve akrabalığın yerine geçmiştir
  • Düşünümsel olarak inşa edilmiş bilgi sistemleri dinî kozmolojilerin yerini almıştır.

Giddens’a göre “zaman ve uzamın” yerden/mekândan uzaklaşmıştır. Bu anlayış Giddens’da modern öncesi ve modern toplum karşılaştırmasının da özünü oluşturur. Detaya inersek Modern Öncesi Dönemin Belirleyicileri:

  • Akrabalık ilişkileri düzenleyici bir rol üstlenir.
  • Tanıdık bir çevre sağlayan bir mekan vardır.
  • İnsan yaşamının ve doğanın tanrısal bir yorumunu sağlayan inanç ve ritüel uygulama mevcuttur.
  • Bugün ile geleceği birbirine bağlayan gelenek geçmişe yönelik bir bağlantı sağlar.
  • Modern Öncesi Dönemin Risk Ortamı
    • Doğadan kaynaklanan tehdit ve tehlikeler
    • Yağmacı ordular, yerel beyler, haydutlar ve hırsızlardan kaynaklanan insan şiddeti
    • Dinsel kayradan yoksun kalma ya da kötü bir büyünün etkisine girme riskinin varlığıdır.

Giddens insanlık tarihinin bir süreksizlikler toplamı olduğunu öne sürer. Bu bağlamda evrimci açıklamaların “büyük anlatıları” gerçek dışıdır. Modern Dönemde bu süreksizliklerde bazı değişimler olmuştur:

  • Değişim hızı: Modernliğin koşulları içinde değişimin hızı had safhadadır. Bunun önemli bir yönünü teknoloji oluştursa bile, bu hız diğer toplumsal ilişkilerde de kendini gösterir.
  • Değişim alanı: Dünyanın farklı bölgeleri birbiri ile bağlantılı hâle geldikçe toplumsal dönüşümün dalgaları yerkürenin tüm yüzeyini kapsamaktadır.
  • Modern kurumların doğası: Ekonomik üretim sisteminin piyasa koşulları ve metalaşması, ulus-devletlerin sisyasal sistemi gibi ekonomi-politik güç ilişkilerinin birlikteliği, daha önceki dönemlerde hiç görülmediği kadar iç içe geçmiştir.

MODERNLİĞİN DİNAMİKLERİ

Modernlik, özünde gelenek ile bir karşıtlık içindedir. Bu karşıtlık modernliğin dinamiğini oluşturur. Modernliğin baskın özelliği, yeni olana karşı açık durmak ve karşıt olarak bir düşünümsellik içinde olmaktır. Bozulma ve yeniden kurulma modernliğe dinamiklik kazandırmaktadır.

Bu nedenle Giddens’a göre toplum yapılandırılmamıştır, yani bağımsız bir varlığa sahip sert/katı ve değişmez bir nesne olarak var olmaz. Burada önemli olan husus, toplumun doğası gereği sürekli olarak bozulmaya ya da değişime açık olduğudur. Bu insanların toplumun gerçekliği hakkında hissettiği yaygın ve bilinçdışı güvensizlik duygusunu yaratan dinamiktir.

Bu bağlamda modernliğin dinamizmini yaratan dört farklı unsur vardır.

  • Zaman ve uzamın birbirinden ayrılması: Modernlik öncesi kültürlerin zamanı basit hesaplama biçimleri vardır. Takvimin dünya ölçeğinde standatlaşması ve zamanın bölgelerden bağımsızlaşarak standartlaşması evrensel anlamda zamana ilişkin farklılıkları ortadan kaldırmıştır. Zaman ve uzamın nasıl boşaltıldığını anlamak için, insanların zaman-uzamla nasıl bir ilişki içinde olduğu ele alınmalıdır. Modernliğin başlangıcına kadarki dönemde zaman ve uzam doğal ortamlarla ve çevrelerle çok yakından ilişkiliydi. Modernlikte ise değişimi yerel alışkanlık ve pratiklerin sınırlamalarından serbest kılarak çeşitli değişme olasılıklarını artırmaya hizmet eder.
  • Yerinden çıkarma/edilme ve açılımlı mekanizmalar: Yaşamı en temelinde sembolik göstergeler ve uzmanlık sistemleri ile yerel bağlamından çekip çıkarılmıştır. Birçok gösterge türü olmakla birlikte para bu türler arasında mükemmel bir örnektir. Eskiden daha iyi ürün almak için bu konuda deneyimli olan bir arkadaşınıza, evliliğinizi danışmak için büyükbabanıza, çocuk sahibi olmak için ebelik yapan komşunun karısına gidersiniz. Günümüzde bu tür sorun ve ihtiyaçlar için başvurduğumuz adres, kişisel olarak hiçbir şekilde tanımadığımız, soyut bilginin hâkim olduğu akademik bir eğitimden geçen uzmanlardır. Bilgisayarı her açtığımızda ya da ışığı her yaktığımızda ya da arabamızı her çalıştırdığımızda kısaca modern yaşam ile ilgili herhangi bir şeyi her yaptığımızda, soyut uzmanlık bilgi sistemlerine bağımlıyızdır.
  • Radikal düşünümsellik: Modernliğin düşünümselliğini artıran önemli bir faktör özellikle kitle iletişim araçlarıdır. Radikal modernliğin bir sonucu olarak birey, belirli kimliklerin, yaşam süresi göstergelerinin ve bilginin elde edilmesiyle benliği toplumsal olarak belirleyen toplumsal ağlar ve kurumlardan çekip çıkarılmıştır. Modern bireye verilen sadece içsel olarak göndergesel olan benliğin düşünümsel tasarımıdır. Bu tasarım ağırlıklı olarak medya ile oluşturulur.
  • Küreselleşme: Giddens küreselleşmeyi, “yerel oluşumları millerce uzakta gerçekleşen olaylar tarafından şekillendirecek biçimde uzak yerellikleri birbiriyle bağlantılandıran dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması” olarak tanımlar. Bu süreçte bilhassa dört kurumun modernliğin dinamizmini ve zaman periyodunu biçimlendirdiğini öne sürer. Bunlar: kapitalizm, endüstrileşme, şiddet tekeli/zorlayıcı güç ve gözetimdir. Kapitalizm içsel olarak yayılmacıdır. Kapitalizm kâra duyulan ihtiyaç tarafından yönlendirilir ve bunun sonucunda pazarların, teknolojilerin ve metalaştırmanın yayılımını yönlendirir. Giddens küreselleşmeyi modern dönemde gerçekleşenlerin sonucu olarak değil, bizzat modernitenin kendisinin tüm dünyaya yaymasıyla oluşmuş bir olgu olarak tanımlar.

GEÇ MODERNLİK VE POSTMODERNLİK

Post-modern fikri yalnızca “modernliğin aklının başına gelmesini” ya da kendi sınırları ile yüzleşmek zorunda kalmasını değil, aynı zamanda bunu aşmayı da içerir. Giddens gelecekte olacak temel gerilimin ekolojik kriz olduğunu iddia eder. Ona göre, “ekolojik kriz “örselenmiş bir modernliğin” krizidir.

Postmodernlik, hiçbir şeyin tam bir kesinlikle bilinemeyeceğine, epistemolojinin önceki temellerinin güvenilir olmadığına, tarihte teleolojiye yer olmadığına, dolayısıyla ilerlemenin hiçbir çeşidinin kabul edilemeyeceğine işaret etmektedir. Giddens buna katılmaz bu nedenle postmodernite yerine “geç modernite” kavramını kullanmayı tercih eder.

Giddens’a göre modernlik bir juggernaut (önüne geçilmez ezici güç), “bütün bireylerin topluca bir dereceye kadar kontrolünde bulunan fakat aynı zamanda kontrolümüzden çıkıp kendisini parçalara ayırabilme tehlikesini taşıyan devasa bir güç makinesidir”. Habermas için rasyonel kontrol modernliğin merkezindedir ve gerçekleştirilmesi mümkündür. Fakat Giddens için modernlik tanımı gereği kontrol dışıdır.

Modern dünya temelinde nüfusun gittikçe kalabalıklaşan bir kesimi için hayatta kalmayı hatta “iyi yaşam”ı mümkün kılma idealindedir. Giddens eski “sol” fikirlerin güncelliğini yitirdiğini “sağcı” fikirlerin ise çelişkili ve hatta tehlikeli olduklarını iddia eder. Giddens’ın sosyal demokrat (liberal) “üçüncü yol”u ise sadece bir teori değil, aynı zamanda siyasal aktivizm ve idealizmi alevlendirmeyi amaçlayan bir eylem programıdır.

Giddens’ın modernlik teorisinin altbölümleri arasında uzaklaşma/aralama (distanciation, mekansallığın terki), güç/iktidar (power), güven ve risk bulunmaktadır.

GEÇ MODERNLİKTE RİSKLER

Hızla değişen modern toplumda, bireyler plan kurarak riski azaltmaya çabalarlar. Bu duruma güzel bir örnek sağlık ya da yaşam sigortasıdır. Giddens bunu “geleceğin kolonileşmesi” olarak tanımlar.

Giddens, geç modern topluma özgü dört tip riskten bahseder:

  1. Devlet eliyle ya da başka yollarla yapılan ve hiç kimsenin kaçmasının mümkün olmadığı gözetim
  2. Türlerin yaşamını sürdürememe riskiyle birlikte artan askerî güç
  3. Kapitalizmin istikrarsız nitelikleri sebebiyle ekonomik büyümenin çökme ihtimali ve
  4. Kapitalizmi sınırlayan ekolojik ve çevresel kısıtlamalar

YAPILAŞMA KURAMI VE YAPININ İKİLİĞİ

Yapılaşma kuramının birincil yargısı: toplumsal yapıların ve failliğin tekrar tekrar ve düşünümsel olarak yeniden üretildikleridir: aynı davranışlar yoluyla aynı anda sürekli olarak yaratılırlar. Yapının ikiliği, yapının dönüşümlü olarak düzenlediği toplumsal eylem ya da davranışın hem aracı hem de sonucu olduğu anlamına gelir

Toplumsal pratiğin yasalaştırılmasının üç bileşeni bulunur. Bunlar;

  • Anlamlı iletişim üretimi (anlamın iletişimi)
  • Güç (gücün kullanımı)
  • Ahlaktır (davranışın değerlendirici bir yargılamasıdır)

Yapılaşma sisteminde üç öğe bulunmaktadır: toplumsal pratikler, usuller ve yapılar. Bu şekilde fark edilmesi gereken şeylerden biri tüm toplumsal pratiklerin, usullerin ve yapıların birbirleriyle bağlantılı olduklarıdır. Tümü bir araya getirilmiştir ve aynı anda ifade edilip üretilirler. Dahası, Giddens’ın kurumsallaşma ya da bir arada bulunma hâlini zaman ve uzamın ötesine taşıma ile kastettiği toplumsal yaşamın bu yönlerinin geri dönüşlü, iç içe geçmiş doğasıdır. Bu süreç, yokuş aşağıya yuvarlanan bir top gibi işler. Etkileşimleri zaman ve uzamın ötesine taşıyan da tekrar tekrar meydana gelen pratikler ve yapıların bu sürekliliğidir.

Günlük hayatta eylemlerimizi, bölgeselleştirme yoluyla rutinleştiririz. Bir başka deyişle fiziksel uzamı ayrımladığımız için davranışlarımızı kolaylıkla rutinleştiririz. Giddens insan eyleminin özü itibariyla düşünümsel bir özelliğe sahip olduğunu söyler. Böylece toplumsal davranış biçimleri, zaman ve uzam içinde süreğen olarak yeniden üretilir

Bu durum göstermektedir ki aktörler bir taraftan yapıdan etkilenirken diğer taraftan da yapıyı etkilemekte ve ilişkileri yeniden üretmektedir.

Sonuç olarak Giddens, kendi düşünce sistematiğini ontolojik bakışla ortaya koyar. Bireyin kendi yaşamını devam ettirmesini varoluşsal bir sorun olarak kabul eder.

Giddens hakkında yapılan eleştiriler: Giddens’ın insan failliğine yaptığı vurgu ve de modern dünya hakkındaki optimist bakış açısıdır.

  • Giddens’a göre “her toplumun her yetkin üyesi, o toplumun kurumları hakkında son derece bilgi sahibidir. Bu bilgi, kişinin günlük aktivitelerinden uzak olmaktan ziyade onlarla çok yakın bağlantılıdır” ifadesini hem Luhmann hem de Mestrovic, sorgular. Bu nedenle faillik ve denetim hissinden daha çok günümüzde insanlar, başkaları ya da kendi çevreleri üzerinde etki yaratma konusunda bir tür tevekkül ve duyarsızlık hissine kapılmışlardır.
  • Bir liberal olarak Giddens, riskleri birer sorun ya da kaçınılmazlık olarak değil, birer olasılık olarak görür. Emeği, barışı, çevresel hareketleri ne başarının ne de yenilginin bir garantisi olarak görür. Giddens’ın liberalizmini Kivisto’ya, “makul ütopyacı realizm” olarak tanımlar.