Toplum çok yönlü bir kavramdır. Kabaca değişik yaklaşımlara değinirsek:
- Platon toplumu bir organizma olarak görüp, çıkarlarını önceliklendirirken; Aristo insanın doğası gereği sosyal olduğunu ve toplumun farklı parçaların işlevsel bir birleşmesi olduğunu düşünür.
Toplumsal sözleşme teorilerinde:
- Hobbes’a insan doğası gereği bencil ve agresif olduğunu ve birlikte yaşamak için otoriteye ihtiyaç olduğunu öne sürer.
- Locke, insanın doğasını daha uysal bulur fakat anlaşmazlıklarda bir arabulucu olarak toplumu görür.
- Rousseau insanın doğasında temel ihtiyaçları giderme olduğunu, ilişkilerin sınırlı olduğunu ve modernitenin insanı doğasında uzaklaştırdığını öne sürer.
Muhafazakar yaklaşımlar:
- De Bonald: toplum doğrudan tanrının yaratımıdır. Toplum bireyi şekillendirir. Toplumda hiyerarşi vardır ve eşitlikten bahsetmek günahkarlıktır.
- Hegel’in liberal kapitalist toplum anlayışında devlet, toplum ve aile vardır. Toplumu ilişkilerin ve çıkarların bir piyasası gibi görür. Devletin aksine toplum ekseninde tarihsel bir evrim yoktur.
Sosyolojik Yaklaşımlar:
- Saint Simon: Sosyal fizyoloji bağlamında toplumu sınıflararası iç dinamikleri ile değerlendirmeyi önerir.
- Comte: İnsanlığın tarihinde teolojik, metafizik ve pozitivist yönde bir zihin evrimi olduğunu öne sürer.
- Spencer: Sosyal Darwinist bir bakış açısıyla toplumsal düzenin bir konsensüs ile olduğunu, toplum doğasında içkin bir istikrarsızlık olduğunu ve doğal seleksiyonla zamanla yeni denge kurulduğunu öne sürer.
Klasik teoriler:
- Marx: Toplumun ekonomik temelini asli görür. Toplum: Üretim araçlarına dayanan sınıf yapısı, bunlar arasındaki çelişkiler ile tarihsel bağlamda kompleksitesi artarak evrilir. Praksis aracılığıyla bu ilerlemeler olur (aktif yaratıcı eylem). Kapitalizmdeki iş bölümü yabancılaşmaya (çalışırken insan gibi hissetmeme) neden olur. Sadece fiziksel ihtiyaçlarını karşılarken özgür hisseden insanlar (hayvanlar) yaratır. Bu ancak kolektif mülkiyet ile çözülür.
- Durkheim: İşlevselci-Pozitivist. Toplumu birarada tutan ahlaki konsensüs, ekonomik bağımlılık, organik iş birliği ve kolektif bilinçtir. Toplumsal olgulara (bireyin dışında olan ve ona güç uygulayan) odaklanır. Toplumda iş bölümü, ortak ritueller vardır. Geçiş ve kriz dönemlerinde anomi olur. (bir karışıklık hali, eski değer yıkılır ama yenisi şekillenmemiştir). Hepimiz bireysel ve toplumsal bilince sahibizdir.
- Weber: Sanayi toplumunun temel özelliği rasyonelleşmedir. Modern toplumda güç rasyonel bir temele sahiptir bu hukuki otoriteye dayanır. Düzenleyici yönetim bürokrasidir. Ulus-devlete inanır. Toplum eşitsizlikler ile doludur bu ekonomik güç, prestij ve çıplak güç ekseninde tabakalanır. Büyük insan kitleleri genelde pasiftir. Güç egemenliğini karizma, gelenek veya rasyonel hukuk ile meşru kılar.
- Simmel: Toplum insanlar arasındaki etkileşimlerin bütünüdür. Makro düzeyde yaklaşmak yerine gündelik hayatta bu ilişkileri yakalamayı hedefler. Toplumbilimde içerik ve biçimi ayırmıştır. Aile ve hukuk gibi toplumsal kurumlar insanların onlara yükledikleri anlamlardan bağımsız olarak varolmazlar.
Modern teoriler:
- Yapısalcılık: insanların hayatında işlerlikte olan evrensel yasaları arama girişimidir. Saussure’in dil teorilerinden etkilenmiştir. LeviStrauss bütün toplumlarda insan zihninin aynı ilkeler temelinde işlediğini, farklı toplumlarda eşbiçimli yapıların olduğunu göstermiştir.
- İşlevselcilik: Toplumsal unsurların kökenine bakmak imkansızdır, işleve odaklanır o yüzden. Malinowski mesela her toplumun temel biyolojik, dayanışma ve bütünlükle ilgili ihtiyaçları olduğunu öne sürer. Brown’da toplumun indirgenemez bir karmaşıklığa sahip olduğunu ve toplumsal mekanizmalarla incelenmesi gerektiğini öne sürer.
- Yapısal-İşlevselci: Parsons toplumu evrimleşen ve kendi dengesini sağlayan bir organizma/sistem olarak görür. Bu sistemin alt sistemleri vardır. Her sistem işlevsel olarak adaptasyon ve devamlılığa, tüketim olarak da amaca ulaşma ve entegrasyona ihtiyaç duyar. Toplumun gönüllü olarak bir arada durduğunu düşünür.
- Çatışmacı teori 3 ana varsayıma dayanır: insanların çıkarları vardır, güç toplumsal ilişkilerin özünü oluşturur, değerler belirli grupların çıkarlarına hizmet eder. Dahrendorf toplumun konsensüs ve çatışma olarak iki yüzü olduğunu vurgular. Toplumun baskıyla bir arada bulunduğunu savunur. Güç dağılımı toplumsal yapının temel belirleyicisidir. Toplumsal normlar konsensüs ile değil güçlüler tarafından oluşturulur. Coser bu çatışmaların toplum için adaptasyonu geliştirerek faydalı olabildiğini savunmuştur.
- Sembolik etkileşim okulunda (Mead, Blumer) Toplum bireyden önce gelir ve bireyin zihin ve benliğini etkiler. Toplum makro yapılardan oluşmaz, özü aktörler ve eylemlerinde bulunabilir.
- Fenomenolojik Sosyoloji (Schutz) toplumu aktörlerin öznel yönelimlerine odaklanarak inceler.
- Etnometodoloji (Garfinkel) de toplumsal gerçekliği özneler arası bir mesele olarak görür.