Sosyal Bilimlerde İşin Örgütlenme Biçimleri ve Çalışmanın Geleceği

Tarihsel olarak endüstriyel dönemde işin örgütlenmesinde bilimsel yaklaşımlar başlamıştır. Sırayla bahsedersek:

Taylorizm: 1900lerin başında verim artarsa herkes mutlu olur varsayımıyla insanı makineleştiren ve performansa dayalı sistemi öneren yaklaşımdır. Temel varsayımı insanın tembel olduğudur.

Fordizm: Kitle üretimi için standartlaşmış mal üretimi, üretimde iş bölümü/standartlaşma/ölçek ekonomisini öne çıkaran sistemdir. Sadece üretimi değil kitle tüketimini de tetikleyen bir ekonomik modeli temsil eder. Bu dönemde beyaz yaka, mavi yaka ayrımı netleşmiş, hiyerarşik organizasyonlar oluşmuş ve standartlaşma ile bireysellik zayıflamıştır. 70lere kadar gelen bu model ekonomik krizler, teknoloji ile üretimin kolaylaşması, rekabetin artması ve talebin çeşitlenmesi ve talep daraltan devlet politikaları ile terk edilmeye başlanmıştır.

Post-endüstriyel iş örgütlenmesi: Küreselleşmenin de etkisiyle ulusal pazarların önemi azalmış, ürünlerin yaşam süreleri kısalmıştır. Yeni sistemde esnek üretim politikalarına gelişmiş, üreten ustalar karar sürecine katılmış, niş pazarlar önem kazanmış. Bunun bir yöntemi olan Toyotaizm`de kaliteden taviz verilmemekte, insanların işe bağlılığı ve uzun süre şirkette kalması teşvik edilmiştir.

Enformasyon toplumunda beden değil bilgi işleri önem kazanmakta ve eski model verim yaklaşımı önemini kaybetmektedir. Yaratıcılığın ve çalışan otonomisinin değerlendiği, yatay organizasyonların olduğu bir dönemdeyiz. Değişimin önündeki en büyük engel bürokratik tutuculuk. Post modern örgütlenmede çok eğitimli, üniversite mezunu insan vardır. Bürokrasinin yerini demokrasi ve güven, hiyerarşinin yerini ise piyasa almaktadır.

Üçüncü sektör: kar amacı gütmeyen organizasyonlar: davası olan, kendini denetleyen yapısı sayesinde çalışırken anlam sorununu çözen bir alternatif sunmaktadır.

Çalışmanın geleceği: Eskiden insanlar kendi geçimlerine yetecek kadar çalışırdı. Endüstriyel geçişte çalışmak istemeyen insanlar yüzünden fabrikalar kapanınca kiliseler kapitalizmin destekçisi olarak çalışmayı yüceltti ve tembelliği / hedonizmi yerdi. Çalışma, ihtiyacı karşılamanın ötesinde, insanların kendini gerçekleştirdiği ve kimlik kazandığı bir eylem olmuştur.1850`lerde 5000 saat çalışan işçi, 1900`de 3200 ve günümüzde gelişmiş ülkelerde 2000 civarında olup azalan bir trend izlemektedir. Weber`e göre endüstriyel düzen ev ve işi ayırarak toplumsal rasyonalizasyon için uygun bir zemin oluşmuştu. Günümüzün evden çalışma düzeni: ev ve aile tekrar bir araya getirerek çalışan kesimin varsayımları sorgulamasına neden oluyor.