İşlevsel olarak aile biyolojik ve kültürel yeniden üretim yapar. Çatışmacı perspektiften bakıldığında ise aile özel mülkiyet ile mirasın güvence altına alınması amacıyla şekillenmiştir. Günümüzde aile kurumu; evliliklerin azalması, boşanmanın artması, kadınların çalışması, hemcins evlilikleri gibi gelişmeler ile evrilmektedir.
Toplumsal cinsiyetin inşası küçük yaşta çocuklarda; davranışlarımız, dilimiz, oyunlar/oyuncaklar, izledikleri, evde anne-baba rolleri, çevrede gördüğü roller aracılığı ile gerçekleşir. Okul çağında zaten inşa edilmiş temelin üzerine medya, iş dünyası ve sosyal çevre ile inşa ve yeniden üretim devam eder. Sadece kadın değil erkek için de inşa söz konusudur. Mesela “güç” sorumluluğu hayat boyu stres ve baskı yaratır. Bu inşanın sonuçları birçok alanda kendini gösterir, örneğin, kadınlar ev ve ev yakın işleri alırlar (tarım işlerinin 4’te 3’ünü kadınlar yapar). Bugün dünyada özel mülkün %1, ve gelirin %10u kadınlarındır. Kadınlara tarihsel olarak anlaşılması zor, gizemli görülerek çeşitli toplum ve kültürlerde ikincilleştirilmişlerdir (iyi/aydınlık erkek, kötü/karanlık/cadı kadın). Kadınlarda korkuya varan bu bakış (misogyny) kadın düşmanlığına neden olur.
Bugün fiilen eşit olmayanlara eşit muamele yapmak varolan eşitsizliklerin sürdürülmesine neden olur. O yüzden eşitliğin sağlanması için geçici özel önlemler gerekir. Burada eşitlikten kasıt eşit hak ve sorumluluklara sahip olmaktır.
Önyargıların davranışa dönüşmesine ayrımcılık denir. CEDAW – Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesine Türkiye 2000`den beri tabidir. Günümüzde kadına şiddet en yaygın insan hakları ihlalidir. 1980lere kadar aile içi mesele görülüp kamu hukukunun dışında kalmıştır.