Saf Aklın Eleştirisi – Kant – Kitap Özeti – 4 – İlkelerin Analitiği

Mantık analitik olarak kavramlar, yargılar ve çıkarımlarla ilgilenir. Bunlar yüksek idrak yetilerinin üzerine inşa edilmiştir: Bunlar anlama (understanding), yargılama (judgement) ve akıldır (reason).

Anlama yetisi genel olarak yasalar yetisi olarak tanımlanırsa, yargılama yetisi de bu yasaların boyunduruğuna girme (subsumption) yetisi olarak adlandırılabilir. Yargı öğretilemez, kuralları yoktur. Ancak transandantal mantığın kuralları vardır.

BÖLÜM I. Anlayışın Saf Kavrayışlarındaki Şematizm Üzerine.

Gerçekte, saf duyusal kavramlarımızın temelinde nesnelerin imgeleri değil, şemaları yatar. Üçgenin şeması düşünceden başka hiçbir yerde var olamaz. Anlayışımızın olgulara ve onların salt biçimlerine ilişkin bu şematizmi, insan ruhunun derinliklerinde saklı olan ve gerçek eylem biçimlerini ancak güçlükle keşfedip ortaya çıkarabileceğimiz bir sanattır.

Anlayışın saf kavrayışının şeması: kavramlara göre bir birlik kuralına uygun olarak kategori tarafından ifade edilen saf sentezddir. Bu, hayalgücünün transandantal bir ürünüdür.

Her kategori için bir şema vardır: Örneğin: Gerçeklik (reality), anlayışın saf kavrayışında, genel olarak bir duyuma karşılık gelen şeydir; sonuç olarak, kavrayışı (zaman içinde) bir varlığa işaret eden şeydir. Olumsuzlama (negation), kavrayışının (zaman içinde) bir var olmayanı temsil ettiği şeydir. Zorunluluğun şeması, bir nesnenin tüm zamanlarda varolmasıdır.

BÖLÜM II. Saf Anlayışın Tüm İlkelerinin Sistemi.

a – Tüm Analitik Yargıların Yüce İlkesi: Çelişki İlkesi

B olan bir şey aynı zamanda B olmayan olamaz. Ancak her ikisi de, hem B hem de B-olmayan, pekala art arda var olabilir. Eğer yargı analitik ise, doğruluğu çelişki yoluyla bilinebilir.

b – Tüm Sentetik Yargıların Yüce İlkesi: Her nesne, olası bir deneyimde sezgi manifoldunun sentetik birliğinin zorunlu koşulları altında durur.

Sentetik yargılarda verili kavramın ötesine geçerim. İki kavramın sentezinin gerçekleştirilebileceği üçüncü bir şey gereklidir. İç duyu, hayal gücü ve idrak bu sentetik yargıların olasılığını yaratır. Deneyim İmkânı, tüm a priori bilgimize nesnel gerçeklik kazandıran şeydir.

c – Saf Anlayışın Tüm Sentetik İlkelerinin Sistematik Temsili: Saf Anlayış bütün ilkelerin, olan bitenle ilgili kuralların ve temsile konu objelerin uyması gereken kuralların kaynağıdır. Saf anlayışın tüm ilkeleri şunlardır:

  1. SEZGI AKSIYOMLARI: Tüm sezgiler kapsamı olan niceliklerdir çünkü konusu olan görünümler öyledir.
    • Buna göre, tüm olgular toplamlar olarak, yani önceden verilmiş parçaların bir toplamı olarak düşünülmelidir.
    • 7 + 5 = 12 analitik bir önerme değildir. Çünkü ne yedinin, ne beşin, ne de iki sayının bileşiminin temsilinde on iki sayısını düşünmem.
    • Fenomenler matematiğinin bu aşkın ilkesi a priori kavrayışımızı büyük ölçüde genişletir. Çünkü yalnızca bu ilke sayesinde saf matematik tüm kesinliğiyle deneyim nesnelerine uygulanabilir hale gelir.
    • Fenomenler kendi başlarına şeyler değildir. Ampirik sezgi ancak saf sezgi (uzay ve zaman) yoluyla mümkündür.
  2. ALGI ÖNGÖRÜLERI: Tüm fenomenlerde gerçekliğin bir derecesi vardır.
    • Algı ampirik bilinçtir, yani bir duyum unsuru içeren bir bilinçtir.
    • Ampirik idrakte saf sezginin yanına duyumlamanın öznel gerçeklik derecesi eklenir.
    • Genel olarak nicelikler söz konusu olduğunda, a priori olarak yalnızca sürekliliği bilebiliriz. Geri kalan her şey öznel deneyime bırakılmıştır.
  3. DENEYIM BENZERLİKLERİ: Deneyim ancak algıların zorunlu bir bağlantısının temsili yoluyla mümkündür.
    • Deneyim ampirik bir idraktir; yani bir nesneyi algılar aracılığıyla belirleyen bir idraktir.
    • Dolayısıyla algıların bir sentezidir.
    • Mesela zamanın kendisi algılanamaz ama süreklilik, ardışıklık ve birlikte varoluş gibi ilişkileri sayesinde algılanır. Yani aradaki benzerlik bağıntısı a prioridir.
    • Bu benzerlikler – analojilere değinirsek:
      • Maddenin Kalıcılığı İlkesi: Olguların tüm değişimlerinde töz (substance) kalıcıdır ve doğadaki niceliği ne artar ne de azalır. Görünüşler manzumesine ilişkin kavrayışımız her zaman ardışıktır, yani her zaman değişir. O nedenle her zaman var olan temel bir zemine ihtiyaç duyarız. Ve sadece bu kalıcı olanda; zaman ilişkileri mümkündür.
      • Nedensellik Yasasına Göre Zamanın Ardışıklığı İlkesi: Tüm değişimler Sebep ve Sonuç bağlantısı yasasına göre gerçekleşir. Olguların birbirini izlediğini, yani şeylerin bir durumunun bir zamanda var olduğunu, bunun zıddının daha önceki bir durumda var olduğunu algılıyorum. Bu durumda, gerçekten de iki algıyı zaman içinde birbirine bağlıyorum. İdrakimi bu düzenden başka türlü düzenleyemem.
        • Görünüş asla önceki bir zamana geri gitmez, ancak önceki bir zamanla ilişki içinde durur.
        • Görünüş zaman ilişkisini ancak kendinden önce gelen şeye atıfta bulunarak kazanır. Kural şudur ki, bir olayın zorunlu olarak takip ettiği koşul, olaydan önce gelen şeyde yatmaktadır.
        • Bu Yeter Sebep İlkesi olarak adlandırılır. Olası deneyimin temelidir.
      • Karşılıklılık Yasasına Göre Birlikte Varolma İlkesi: Tüm maddeler, uzayda bir arada var oldukları algılanabildiği ölçüde, tam bir karşılıklılık içindedir. Tüm fenomenler tek bir doğada mevcuttur ve öyle de olmalıdır, zira bu a priori birlik olmaksızın deneyimin birliği ve dolayısıyla deneyimdeki nesnelerin belirlenmesi mümkün değildir.”

d – Ampirik Düşüncenin Varsayımları:

  • Deneyimin biçimsel koşullarına (sezgi ve kavrayış) uygun olan şey mümkündür.
  • Deneyimin maddi koşullarıyla (duyum) uyumlu olan şey gerçektir.
  • Evrensel deneyim koşullarına uygun olan ve fiili (actual) olan şey zorunlu olarak vardır.

İdealizmin çürütülmesi: İdealizm, yani maddi idealizm, uzayda bizim dışımızdaki nesnelerin varlığının ya () şüpheli ya da imkansız olduğunu ilan eden teoridir.

Halbuki Kendi varlığımın deneysel olarak belirlenmiş bilinci, uzayda benim dışımdaki nesnelerin varlığını kanıtlar. Çünkü, zaman içinde kendi varlığımın bilincindeyim ve zamanın tüm belirlenimleri algıda kalıcı bir şey varsayar. Açıklamalarımızın tek amacı, genel olarak içsel deneyimin ancak genel olarak dışsal deneyim yoluyla mümkün olduğunu kanıtlamak olmuştur.

Doğanın Dört Önermesi:

  • Hiçbir şey kör tesadüfle meydana gelmez.
  • Doğadaki hiçbir zorunluluk kör değildir, her zaman koşullu ve dolayısıyla anlaşılabilir bir zorunluluktur.
  • Süreklilik İlkesi, görünüşler dizisinde herhangi bir sıçramayı yasaklar.
  • Süreklilik İlkesi, görünüşler dizisinde herhangi bir boşluğu yasaklar.

Bir şeyin olanağının yalnızca kategoriden hareketle belirlenemeyeceği ve saf anlama kavramının nesnel gerçekliğini ortaya koymak için her zaman bir sezgiye sahip olmamız gerektiği çok dikkat çekicidir.
Aynı nedenden ötürü, salt kategorilerden hiçbir sentetik önermenin yapılamayacağı sonucu çıkar.
Daha da dikkat çekici olan, kategorilere uygun şeylerin imkânını anlamak ve böylece kategorilerin nesnel gerçekliğini göstermek için dış sezgilere ihtiyacımız olmasıdır.

BÖLÜM III. Tüm Nesnelerin Fenomenler ve Noumena olarak Bölünmesi

Fenomenler: Görünüşler olarak, kendinde şeylerden ayırt edilen duyulur varlıklardır.
Noumena (Numen): akledilebilir varlıklar, kendinde şey, kesinlikle var olması gereken ama sezgisine sahip olamadığımız varlıklardır. Bunlar yalnızca anlayış yoluyla nesneler olarak düşünülür.
Numen problematik bir kavramdır, yani sınırlayıcı bir kavramdır. Anlayışın yapabileceklerine bir sınır koyar.

EK – REFLEKSİYON (öz düşünme) KAVRAMLARININ AMFİBOLİSİ:

Refleksiyon (reflexio), nesneler hakkında kavramlar elde etmek amacıyla nesnelerin kendileriyle meşgul olmak değil, öznel koşullarımızı keşfetmeye kendimizi verdiğimiz zihin durumudur. Tüm yargılar öz düşünme gerektirir.

Transandantal düşünme, şeyler hakkında a priori bir yargıya varmak isteyen hiç kimsenin ihmal edemeyeceği bir görevdir. Şimdi bu görevi yerine getirmeye devam edeceğiz ve böylece anlayışın uygun işinin belirlenmesine ilişkin soruya az da olsa ışık tutacağız. Kavramlar birbirleri ile şu ilişkileri kurabilir:

  • Özdeşlik ve Farklılık:
  • Uygunluk ve Karşıtlık.
  • İçsel ve Dışsal
  • Belirlenebilirlik ve belirlenim (madde ve form).

Kavramlar, mantıksal olarak karşılaştırılabilir, ancak bu kavramlarla nesnelere ilerlemek istiyorsak, önce transandantal düşünceye başvurmalıyız. Leibniz görünüşleri düşünselleştirirken Locke anlama yetisinin kavramlarını duyusallaştırmıştır.

Düşünce kendi içinde duyuların ürünü değildir ve onlar tarafından sınırlandırılmamıştır. Ama bu onun kendi başına saf bir işe sahip olduğu anlamına gelmez, çünkü o zaman nesnesiz olurdu.

Hiçlik Tablosu (Table of Nothing) kategorileri takip eder:
I. Nesnesi Boş Kavram: tüm, çok ve bir kavramlarına karşıttır ve onları iptal eder.
II. Gerçeklik bir şeydir; olumsuzlama ise hiçbir şeydir, yani bir nesnenin yokluğuna dair bir kavramdır.
III. Nesnesi olmayan sezgi: yalnızca bir nesnenin biçimsel koşuludur. Örnekler saf uzay ve saf zamandır.
IV. Kendisiyle çelişen bir kavramın nesnesi: hiçbir şey değildir çünkü kavram hiçbir şey değildir.