TRANSANDANTAL ESTETIK
Bilişimizin nesnelerle doğrudan ilişki kurduğu tek tarzın bir tür sezgi (intuition) olduğu açıktır. Duyarlılık (sensibility) ise nesnelerin temsilleri alma kapasitemizdir (alıcılık). Duyarlılığın a priori ilkelerinin bilimine transandantal estetik diyoruz.
Burada ilk olarak duyusallığı ya da duyusal yetiyi, anlama yetisinin kavramları tarafından eklenen her şeyi ayırarak ele alacağız. A priori bilginin ilkeleri olarak iki saf duyusal sezgi biçimi vardır: uzay ve zaman. Şimdi bunların incelenmesine geçeceğiz.
Uzay (Uzam, Space) Üzerine
Uzay, dışsal deneyimlerden türetilmiş bir kavram değildir. O halde tüm dışsal sezgilerin temelini oluşturan a priori zorunlu bir temsildir. Uzayın varolmadığını asla hayal edemeyiz ya da kendimize bir temsil oluşturamayız. Yani uzam saf bir sezgidir. Ve bu sezgi nesnelerin herhangi bir algısından önce bulunmalıdır.
Geometri, uzayın özelliklerini sentetik a priori olarak belirleyen bir bilimdir. Sentetik bir bilim olarak geometrinin imkânı ancak bizim açıklamamız sayesinde anlaşılabilir hale gelir.
Uzay, dış duyunun tüm görünümlerinin biçimidir (form).
Zaman Üzerine
Zaman ampirik bir kavram değil; tüm sezgilerimizin temelinde yatan zorunlu bir temsildir o yüzden önseldir (a priori). Çünkü zaman olmasa ne birlikte varoluş ne de ardıllık algılanamazdı. Zamanın yalnızca tek bir boyutu vardır, Farklı zamanlar bir arada bulunmaz, birbirini takip eder.
Zaman genel bir kavram değil, duyulur sezginin saf bir biçimidir. Zamanın sonsuzluğu dolaysız sezgiye dayanır çünkü zamanın her büyüklüğü ancak sınırlama yoluyla mümkündür ve bu nedenle tüm temsil kavramlar yoluyla verilemez.
Burada, değişim kavrayışının ve onunla birlikte yer değişimi olarak hareket kavrayışının ancak zamanın temsili aracılığıyla ve bu temsil içinde mümkün olduğunu vurgulamalıyız. Eğer bu temsil a priori (içsel) bir sezgi olmasaydı; hiçbir değişimin anlaşılır olmayacağını belirtmeliyiz.
Zaman kendi başına var olan bir şey değildir. Yalnızca sezginin bizde gerçekleşebileceği öznel koşuldur. İç duyunun yani içsel durumumuzdaki temsillerin ilişkisini belirler. Ve her ne olursa olsun tüm fenomenlerin a priori biçimsel koşuludur. Zaman, hiç şüphesiz, ampirik olarak gerçek bir şeydir. Fakat Soyutlanmış ya da genel olarak ele alınan şeyler için değil, yalnızca görünüşler açısından nesnel geçerliliğe sahiptir. Bu ampirik gerçekliği mutlak gerçeklik değildir.
Zaman ve mekân birlikte ele alındığında, tüm duyulur sezgilerin saf formlarıdır ve a priori sentetik önermeleri mümkün kılan da bunlardır. Transandantal Estetik bu iki unsurdan daha fazlasını içeremez.
Genel Açıklamalar
Tüm sezgilerimiz fenomenlerin (görünüşlerin) temsilinden başka bir şey değildir. Genel olarak duyularımızın öznel yapısını ortadan kaldırırsak, o zaman uzay ve zamanın kendisi de ortadan kalkar; ve bunlar fenomen olarak kendi içlerinde var olamazlar. Yani görünüşler kendi içlerinde var olamazlar, sadece bizde var olabilirler.
Duyularımızın alıcılığına atıfta bulunmaksızın kendi başlarına şeyler olarak düşünülen nesnelerin doğasını bilemeyiz.
Uzay ve zaman idrakımızın saf biçimidir; duyum (sensation) ise maddedir. Birincisini a priori , yani tüm fiili algıdan önce idrak (cognize) edebiliriz; bu nedenle böyle bir idrake saf sezgi (intiution) denir. İkincisi ise idrakimizde a posteriori idrak, yani ampirik sezgi olarak adlandırılan şeydir.
“Kendinde şeyler olarak düşünülen nesneler nedir?” sorusu, fenomenal dünyanın en temel bilinmezidir. Temsilin nesneyle ilişkisi sorusu aşkındır; ve yağmur damlaları yalnızca fenomenler olmakla kalmaz, aynı zamanda dairesel biçimleri, hatta içinden düştükleri uzayın kendisi bile kendinde bir şey değildir, ama her ikisi de duyusal sezgimizin yalnızca temel eğilimleridir, aşkın nesne ise bizim için tamamen bilinmez olarak kalır.
Buradaki zorluk şu soruda yatmaktadır: Özne nasıl kendi iç sezgisine sahip olabilir? Benlik bilinci (apperception) “ego “nun basit bir temsilidir; ve eğer sadece bu temsil aracılığıyla öznedeki tüm çok yönlü temsiller kendiliğinden verilseydi, o zaman iç sezgimiz entelektüel (intellectual) olurdu. Ancak zihnin özgün yapısında yatan bu sezginin biçimi zamanın aracılığıyla kendini belirler; sonuç olarak olduğu gibi değil, göründüğü gibi sezmektedir.
Doğal teolojide, bizim için asla bir sezgi nesnesi olamayacak bir nesneyi -Tanrı’yı- düşündüğümüz yerde, onun sezgisine uzam ve zaman koşullarını atfetmekten dikkatle kaçınırız.
Uzay ve zamanın saf a priori sezgileri, Transandantal Estetik’in genel probleminin çözümü için gerekli faktörlerden birini oluşturur: ‘Sentetik a priori yargılar nasıl mümkündür?
TRANSANDANTAL MANTIK
Bilgimiz zihindeki iki ana kaynaktan doğar; bunlardan ilki temsilleri alma (duyarlılık) yetisidir; ikincisi ise bu temsiller aracılığıyla idrak etme (cognizing) gücüdür. Birincisi aracılığıyla bize bir nesne verilir; ikincisi aracılığıyla ise nesne düşünülür. Bilgi bu ikisinin birleşimi ile ancak mümkündür. İçeriği olmayan düşünceler boştur; kavramları (conceptions) olmayan sezgiler kördür.
Şimdi, mantık da kendi içinde iki kat olarak düşünülebilir. İlki genel mantık; düşüncenin mutlak gerekli yasalarını içerir. ikincisi ise belirli nesne türleri hakkında doğru düşünme kurallarını içeren okullarda öğretilen belirli bir bilimin mantığıdır.
Transandantal mantık bilginin tüm içeriğinden soyutlama yapmaz; ampirik içeriğe sahip olan bilgi türlerini hariç tutar. Transandantal ve ampirik arasındaki ayrım, bilginin nesneleriyle olan ilişkisine değil, yalnızca bilginin kritiğine aittir.
MANTIĞIN ANALİTİK VE DİYALEKTİK OLARAK BÖLÜNMESİ
Doğruluk bilginin nesnesi ile uyumudur dersek bunun genel ölçütü nesnelerin nasıl değiştiğine bakılmaksızın her durumda geçerli olması gerektiğidir. Fakat burada doğruluk içerikle ilgili olduğu için yeterli ve genel bir ölçüt verilemez.
Salt biçimi bakımından bilgi ile ilgili olarak doğruluğu ele alırsak mantık bize doğruluk ölçütlerini sağlayacaktır.
Genel Mantık nesnel hakikati ortaya koymak için gerekli ancak yeterli değildir. Diyalektik ise temelinde bir yanılsama mantığıdır.
Transandantal Analitik: Transandantal mantığın, anlama yetisinin ortaya çıkardığı saf bilginin unsurlarıyla ilgilenen kısmı. Onsuz hiçbir nesnenin düşünülemeyeceği ilkeleri kapsar.