Varlık, kabaca dile getirecek olursak, akıl veya duyular aracılığıyla kavranılan herhangi bir şeydir. Bununla birlikte, Tanrı gibi akılla veya duyularla algılanamayacak olan türden varolanlar da bulunmaktadır.
Erigena, Periphyseon adlı eserinde doğayı dört alana ayırmaktadır:
1) Yaratan ve yaratılmayan doğa: Bu tanrıyı işaret eder.
2) Yaratılan ve aynı zamanda yaratan doğa: Burada ideaları (tümelleri) kasteder.
3) Yaratılan ve yaratmayan doğa: Bu insanın da içinde bulunduğu maddi (tikel) olan her şeydir. Bütün varolanlar, kendilerini yaratan Tanrı’dan uzaklaştıkları ölçüde yaratılmışlıklarını daha açık bir şekilde sergilemektedir. Yaratılış daha tümel olandan daha az tümel olana doğru bir gidiştir.
4) Ne yaratan ne de yaratılan doğa: bu son amaçtır ve yine tanrıyı işaret eder. (geri döngü). Yani Tanrı doğanın yalnız başında değil, sonunda da vardır. Diğer bir deyişle evren, Tanrı ile başlayıp yine Tanrıya ulaşan bir devir hareketidir. Doğanın tüm amacı, Tanrıya ulaşmak, onunla tekrar bir olmaktır. “Her şeyin nihai hedefi olarak Tanrı” vardır.
Porphyrios’un Neo-Platoncu felsefede sorduğu bir soru önemlidir: “Güzel olan şeylerle Güzellik arasındaki benzerlik nasıl bir şeydir?”. Bu soru aslında bir nesnenin taşıdığı nitelik ile o niteliği biçimlendiren kalıcı tümel arasındaki ilişkiyi irdeler. Erigena; bu soruyu şöyle yanıtlar: idealar, bir yaratıcı olarak Tanrı’nın, yaratmış olduğu fizik dünyaya “elini değdirmemesi” içindir.