Modern Sosyoloji Tarihi 3 – Sembolik Etkileşimcilik

İşlevselcilik gibi yapısalcı yaklaşımlar toplumu, toplumsal yapılar açısından çözümlemeye çalışmış, bireylerin içinde yaşadıkları toplumun yapısı tarafından şekillendiğini ileri sürmüşlerdir. Sembolik etkileşimcilik ise aktif, yaratıcı olarak gördüğü bireylere diğer yaklaşımlardan daha fazla ağırlık vermiştir

Sembolik etkileşimcilere göre, bireyin davranışı tamamen yapılar tarafından belirlenmemektedir. Birey, bulunduğu eylemlerde kısmen özgürlüğe ve seçme şansına sahip bulunmaktadır. sembolik etkileşimci yaklaşım, doğa bilimlerindeki nedensel çözümleme yerine, toplumsal gerçekliği içeriden tanımlamaya çalışarak, bireylerin basitçe gündelik yaşamlarındaki görüşlerini, duygularını ve eylemlerini yorumlamayı amaçlamaktadır.

Toplumsal aktörlerin nesnel uyaranları öznel bir biçimde tanımlaması ya da yorumlamasının ele alınması gerekmektedir. Bu anlamda Mead benlik kavramını, toplumsal bir fenomen olarak ele almıştır. Toplumsal benliğin, diğerleriyle toplumsal etkileşim süreci aracılığıyla ortaya çıktığını belirtmiştir.

Sembolik Etkileşimde Sembol ve Anlamlar

Sembol, basitçe bir nesne ya da olayın simgelenmesi olarak görülmemelidir. Sembol, nesne ya da olayları özel bir biçimde tanımlamaktadır.

İnsanlar birbirleriyle etkileşim halindeyken, sembolleri öğrenmekte ve kullanmaktadırlar. Semboller, bitmemiş gerçeklikler olarak devam eden bir süreç içerisinde yer almaktadır. Semboller, aynı zamanda anlamların (meanings) taşıyıcıları olarak kabul edilmektedirler

Semboller, nesne ve olaylara özel bir anlam yüklemektedir. Bu anlamlar, insanların doğal ve toplumsal çevreleriyle kurdukları etkileşim aracılığıyla ortaya çıkmaktadır.

Sembolik Etkileşimciliğin Temel Varsayımları

  • İnsanlar, öğrenilmiş anlamların sembolik bir dünyasında yaşarlar.
  • Semboller, toplumsal süreçlerde ortaya çıkar ve paylaşılır.
  • Semboller, insan davranışını etkilemesi bakımından önemlidirler.
  • Zihin, işlevsel, irade sahibi ve bireyin çıkarlarına hizmet eden teleolojik bir varlıktır.
  • Benlik, toplumsal bir kurgudur.
  • Benlikler, diğerleriyle etkileşim sonucunda oluşmaktadır.
  • Toplum, toplumsal süreçler sonucunda ortaya çıkan dilsel ya da sembolik bir kurgudur.

“Sempatetik içe bakış” (sympathetic introspection) sorgulamanın zorunlu bir biçimidir. Başka bir deyişle, araştırmacının, toplumsal aktörün özneler dünyasına girmesi ve kendini onun yerine koyarak bakması gerekmektedir.

ERKEN DÖNEM ETKİLEŞİMCİ DÜŞÜNÜRLER

W. I. Thomas ve C. H. Cooley

Yetişkinlerin toplumsallaşması, toplumsal aktörlerin, sürecin sonraki aşamalarında yeni roller (anne, baba, işçi vb.) almalarını içermektedir. Durum tanımlaması, toplumsal etkileşim ile oluşan nesnel sonuçların birey tarafından öznel olarak değerlendirilmesidir.

Cooley’e göre psikoloji ve sosyoloji, birey ile toplumsal kurumları birbirinden ayrı olarak ele almışlar ve bu nedenle ortak bir yanılgıya düşmüşlerdir. Oysaki birey ve toplum, birbirinden ayrılmaz bir bütün meydana getirmektedirler. Bu bağlamda Cooley, aile ve oyun grupları gibi birincil gruplardaki yüz yüze, kişisel ilişkileri incelemiş ve bu ilişkilerin birtakım psikolojik mekanizmalar yoluyla temel alışkanlık ve tutumları nasıl oluşturduğunu göstermiştir

George Herbert Mead

Mead’e göre, insanlar ve toplumsal düzenler, tamamlanmamış olgular olarak olma süreci içerisinde bulunmaktadırlar. İnsanların birbirleriyle etkileşiminin başarılı bir biçimde gerçekleşmesi sonucunda semboller, anlamlara sahip olmaktadırlar.

Mead, rol alma süreci ile bireylerin “benlik” kavramını geliştirdiğini belirtmektedir. Bireyler, diğer insanlarla etkileşime girerek onların farkına varmalarının yanı sıra, kendilerinin de farkında olmaktadırlar. Kendilerini diğerlerinin yerine koydukları rol alma sürecinde, kendileri ile de etkileşime girebilmektedirler. Başka bir deyişle kendilerine dışarıdan bakabilmektedirler.

Mead’e göre benliğin gelişiminin kaynağı, bir diğerinin rolünü alma yeteneğinde yatmaktadır. Bilinç (conscious), düşünebilme yeteneğini ve içinde bulunduğumuz dünyanın farkında olmayı içermektedir. Öz bilinç (self-conscious) ise tek ve eşsiz olan kendi varlığımızın farkında olmayı ifade etmektedir.

Benlik bilinci, bireyin kendisinin diğerlerinden bağımsız, toplumsal kimliğinin farkında olmasını ifade etmektedir. İnsanlar benlik bilinciyle doğmazlar ancak toplumsallaşma sürecinin ilk aşamalarının bir sonucu olarak benlikleri hakkında bir farkındalık edinirler. Mead’e göre bu kapasite, insana davranışları ve çevresi üzerinde, belirli bir ölçüde kontrol sağlama gücü vermektedir. Bu nedenle Mead, insan davranışlarının içgüdülerle ya da dışsal toplumsal güçler tarafından önceden belirlenmiş olmadığını ileri sürmektedir.

Benliğin toplumsal gelişimi uzlaşma (negotiation) ve yorumlama (interpretation) süreçlerine dayanır. Bireyin özgür olarak kendi seçimlerini ya da kısmen kendini zorunlu hissetmesi sonucunda, kendisinin oluşturarak dâhil olduğu ilişkiler, görece esnek kurallar sağlamaktadır. Bireyler de bu kurallar konusunda başkaları ile uzlaşma içinde bulunmaktadırlar

Mead’in teorisinde benlik, hem bir özne hem de bir nesne olarak kabul edilmektedir. Her eylem “ben” biçiminde başlamakta ve genellikle “beni/bana” biçiminde son bulmaktadır. Benlik ancak kendisi ve toplumun diğer benlikleriyle etkileşime girdiğinde var olmaktadır:

Genelleştirilmiş öteki, toplumsal grubun tutumlarının içselleştirilmesini ifade etmektedir. Bu bireyin psikolojisinin önemli bir unsurudur.

Benliğin Oluşum Aşamaları

  1. Hazırlık Aşaması (Preparatory Stage): Bu aşamada kendi davranışını değerlendirme yeteneğine sahip olmayan bebek, anlamsız taklitler yapar.
  2. Oyun Aşaması (Play Stage): Bu aşama çocuğun, bir diğerinin rolünü alma becerisinin gelişimine izin veren önemli bir süreçtir
  3. Birlikte Oyun Aşaması (Game Stage): Bu aşama, benliğin gelişiminin ileri aşamasıdır. Benlik, kişilerin diğerlerinin rollerini almayı öğrenmesi ya da oynamaktan çok, onlara katılması ile gelişmektedir. Birden fazla insanın beklentilerine aynı anda karşılık vermek zorundadır.

Oyun, herhangi bir kural koymayan bir çocuk tarafından oynanmaktadır. Birlikte oyun ise belirlenmiş kurallara sahip olması ve oyuncu sayısı ile oyundan farklıdır. İki kişilik birlikte oyun, sadece basit olarak rol almayı gerektirmektedir. Daha fazla sayıda çocuğun birlikte oynadığı oyun, “genelleştirilmiş öteki”nin rolünü almayı gerektirmektedir.

HERBERT BLUMER

“Sembolik Etkileşim” kavramını ilk kez Blumer kullanmıştır.

İnsanlar nesne ve olaylara karşı, onların kendilerine ifade ettiği anlamlara göre hareket etmektedirler. İnsan, toplumsal güçler gibi dışsal uyaranlara ya da organik dürtüler gibi içsel uyaranlara karşı basitçe tepki vermemekte, bunun yerine nesnelere ve olaylara verilen anlamlar temelinde hareket etmektedir. Yani toplumsal ve biyolojik determinizmi reddetmektedir.

Anlamlar, insanların birbirleriyle olan etkileşiminden ortaya çıkmaktadır. Anlamlar, başlangıçta bulunarak gelecek eylemi şekillendirmemekte ancak insanların birbirleriyle etkileşim sürecinde ortaya çıkmaktadır. Anlamlar yorumlayıcı bir süreç içerisinde değişime uğramaktadır.

Blumer’ın etkileşimci bakış açısı, sosyolojide önemli bir ağırlığa sahip olan pozitivist, yapısalcı ve sistem yaklaşımları tarafından sunulan görüşlere karşı bir duruş sergilemektedir. Toplum, sürekli olarak bir kişinin diğeri ile karşılıklı durumunu ayarlayan ve devamlı olarak bu durumu yorumlayan toplumsal aktörleri içermektedir.

Toplum, etkileşim hâlindeki insanlardan oluşmaktadır. Kolektif eylem aracılığıyla bir araya gelen bu faaliyetler, örgütleri ve toplumsal yapıyı biçimlendirmektedir. Etkileşim, başka insanların faaliyetlerine karşılık olarak verilen tepkilerden oluşmaktadır. Bu bağlamda dil, en yaygın ve en önemli semboldür.

Nesneler, kendilerinde bir anlamı içsel olarak taşımamaktadır. Anlam, sembolik etkileşimin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. İnsanlar, kendileri dışındaki nesneleri tanımanın yanı sıra, kendilerini de nesne olarak görebilme yeteneğine sahiptirler. Bireyin kendisinin bu görüntüsü, bütün diğer nesneler için olduğu gibi, sembolik etkileşim süreci içerisinde oluşmaktadır.

Blummer, eylem ve kolektif eylemin örgütlenmesi ile ilgili olarak üç noktayı vurgulamaktadır: Eylem, yorumu (veya tanımlamayı) gerektirmektedir. Eylemin yönü aniden ortaya çıkmaktadır. Kolektif eylemin bir oluşum süreci bulunmaktadır.

Blumer’e göre yöntemsel olarak araştırılması gereken alanlar:

  • Süreçler, değişimler, yaşam biçimleri, gruplar
  • Bütün toplumların her zaman araştırılması gerekmektedir. Hiçbir şey sabit ve durağan olmadığı için toplumsal hayat sürekli yeniden oluşmaktadır. Böylece ampirik dünya daima yeniden düzenlenmektedir.
  • Toplumsal hayatın meydana getirdiği anlamlar, semboller ve dillerin araştırılması gerekmektedir.
  • Etkileşimler ve bağlantıların her zaman araştırılması gerekmektedir. Bu yaklaşıma göre, tek başına birey ele alınmamaktadır. Diğerleri ile daima etkileşimde olan bireyler bir anlam ifade etmektedir.

Blumer’a göre, bu araştırılması gereken unsurları bir arada tutan temel kavram, Mead’den alarak geliştirdiği benlik kavramıdır. Blumer, araştırdıkları alanlardaki yaşam hakkında derin bilgilere sahip olmayan sosyologların, gerçek dünya ile çok az ilişkisi olan birtakım tanımlamaları, toplumsal dünyaya empoze etmeye çalıştıklarını belirtmektedir.

SEMBOLİK ETKİLEŞİMCİLİĞİN ELEŞTİRİSİ

Sembolik etkileşimciliğin genel olarak eleştirilen yönü, çalışmalarının mikro ölçek üzerinde yoğunlaşması olmaktadır. Benzer bir şekilde sembolik etkileşimcilerin, standartlaşmış normatif davranışların nasıl ortaya çıktığını açıklamada başarısız oldukları savunulmaktadır.

Kaynak: Anadolu Üniversitesi Yayınları – Modern Sosyoloji Tarihi