Rönesans döneminde tanrısal buyruklar yerini insan aklına bırakmaya başladı. Modern Felsefe geniş anlamda Rönesans’tan 20. yüzyılın ortalarına kadarki süreyi, spesifik anlamda ise 17. ve 18. Yüzyıl felsefesini ifade eder. Modern felsefe temelde Orta Çağ felsefesinden kopuştur.
İnsancıllık (Hümanizm)
Hümanizm, insan aklını, etik ve adalet kavramlarını temel alan, teorik ve pratik alanda insana odaklanan ahlak felsefelerinin genel bir kategorisidir. Öte yandan kültür ve eğitim alanında liderler tarafından yapılan yenileşme-reform etkinliklerini sembolize eder.
Hümanizmin anavatanı da İtalya`dır ve ilk humanistler Dante (İlahi komedya), Petrarca ve Boccacio(dinlerin göreliliği)`dur. Geç humanistlerden Mirandola insana; Zorunlu ahlaksal gelişim, Ussal bilgilenme, Mutlak gerçeklikle yetkinleşme şeklinde 3 görev atfetmiştir. Ona göre Tanrı evrenin merkezine insanı koymuş, bilgiyi elde etmesini sağlamış, kendisine seçme özgürlüğü ve onur vermiştir.
Erasmus, Hristiyanlığı hümanizm ile uzlaştırmaya çalışır; Deliliğe övgü isimli eserinde Katolik kilisesinin uygulamalarını eleştirmiş, fakat dinin özüne yönelik kesin bir kuşkuculuk duymamıştır.
Luther akıl karşısında imana vurgu yapar. Luther, kiliseye ve kalıplaşmış uygulamalarına gerek olmadığını Tanrı’ya iman etmenin yeterli olduğunu düşünmüştür.
Montaigne ise dünyayı kendi kuşkucu yargılama gücü aracılığıyla sorgulamaya çalışmıştır. Ona göre insan olmak bilinçli deneyimlere sahip olmaktı.
Orta Çağ’ın kısıtlayıcı teolojik yapısı, zenginliklerin feodal aristokratın elinde toplanması ve birçok insanın köle biçiminde yaşamaları toplumsal huzursuzlukları her geçen gün artırmaktaydı.
Thomas More Ütopya eserinde sınıfsız, sosyalist bir düzen önerir. Eserde özel mülkiyetin yadsındığı, zenginliğin adilce paylaştırıldığı, sosyal adalet ve eşitliğin gerçekleştirildiği bir devlet resmedilir. Tüm dinlere hatta dinsizliğe hoşgörüyle bakılır.
Campanella`nın Güneş Ülkesi isimli eserinde özel mülkiyet ve kazanç anlayışı yoktur. Tüm kazanımlar devlete ait ve herkesindir. Vatandaşlar arasındaki tek ayrım bilgi düzeyi bakımındandır. Tembellik en büyük değersizliktir.
Francis Bacon ise Yeni Atlantis adlı eserinde bilimsel gelişmelerin toplum ve devlet yapısını belirlediği bir ütopya kaleme almıştır. Ben Salem isimli bir ada devleti kurmuştur.
Rönesans Döneminde Siyasal Düşünümler
Machiavelli politik realizm ile politik idealizm arasındaki ayırıma büyük katkı yapmıştır. Prens eserinde amaca götüren araçların iyi ya da kötü olmalarının önemi olmadığını vurgulamaktadır. Machiavelli siyasal düzeni insan doğasının gerçekliğine dayandırdığı için modern siyaset biliminin öncüsü olarak kabul edilmiştir.
Jean Bodin ise savunuculuğunu yaptığı mutlak monarşi rejimini, laik ve hukuksal bir egemenlik kavramı üzerine oturtmuştur. Ona göre devletin kaynağı ailedir. Ailede baba neyse devlette kral odur. Karma rejimler olamaz, çünkü egemenlik bölünemez. Papalık idaresine karşı ulus devlet fikrinin öncü savunucularındandır. Colloquium olarak bilinen 1588 tarihli yapıtında doğruluğun doğası üzerine yedi eğitimli kişi arasında geçen bir konuşmayı konu edinmiştir. Bunların biri bilim filozofu, biri Kalvenist, biri Müslüman, biri Pagan, biri Katolik, biri Yahudi, sonuncusu ise kuşkucudur. Bu kişiler birbirleriyle uzlaşıp uyum içinde yaşayabilecekleri sonucuna varırlar. Bu yapıt ile Bodin dini toleransın kurucularından biri olarak övmüştür.
Hugo Grotius ise doğal yasa kavramını ilk kullanan isimlerdendir. Sofistlerin physei-nomoi ayrımından ve Stoacı evrensel yasa fikrinden etkilenerek doğal yasa ile sonradan konan hukuk yasaları arasında ayrım yapmış, ilkini ikincisine üstün kılmıştır. Egemenlik halka aittir fakat bir yönetici sınıfa devredilebilir. Bu görüşleriyle demokrasi fikrine kapı aralamıştır.
Johannes Althusius ise demokrasi ülküsünü iyice vurgulamış, egemenliğin halka ait olup başkasına devredilemeyeceğini savunmuştur. Geniş toprakları tek merkezden yönetmek güç olacağı için devlet yönetiminde federal düzenin öncü savunucularından olmuştur.
Rönesans ile Bilim ve İlk Modern Düşünürler
Yeni-Platoncu Cusanus’a göre us, Tanrı bilgisini elde etmekte yetersiz kalır. Çünkü akıl çokluklar ve farklılıklar olmadan iş göremez. Yani mutlak birliği temsil eden Tanrıya düşünme yetisi ile ulaşamaz. Bu duruma öğrenilmiş bilgisizlik adını vermektedir. O halde Tanrıya ulaşmanın yolu sezgidir.
Aristotelesçi Pomponazzi herkesin kendi işinin gerektirdiği ödevleri yapmasını vurgular. Erdemlilik çıkar ya da karşılık beklenerek gerçekleştirilemez.
O dönemde Stoacılık üst sınıflarda etkili olmuştur. Temelde doğaya uygun yaşamak ahlaklılığın temeliydi. Doğaya uygunluk akla uygunluk demekti.
Epikürosçuluk da yaşamın hazlarını yakalama ve mutlu bir yaşam sürme gibi öğütleriyle Rönesans’ta kendine epey yandaş bulmuştur.
Rönesans Döneminde Bilim Düşünürleri
Paracelsus: Ona göre doğa canlıdır ve tanrısal güçlerle doludur. Doğa bir makrokosmos iken, insan onun içinde yer alan bir mikrokosmostur. İnsanda onun özel ruhu olarak ‘archeus’ bulunur.
Bernardinus Telesius: Salt ussal işlemlerle bir doğruya ulaşmak pek olanaklı değildir, duyulara başvurmak zorunludur;
Nicolaus Copernicus: Rönesans döneminde bilim düşüncesinde dönüm noktasıdır. Hıristiyanlığın yer-merkezci evren anlayışı yerine güneşmerkezci bir evren anlayışı önermiştir. Evrendeki işleyiş matematikle ifade edilebilen ve az sayıda doğa yasasının sonucudur fikrini ortaya atmıştır.
Johannes Kepler: Gezegen yörüngelerinin dairesel değil eliptik olduğunu keşfederek bilim tarihinde kendine önemli bir yer sağlamıştır. Her gezegen güneş çevresinde çizdiği yörüngede eş zamanda eş uzunluğu geride bırakır ve gezegenlerin dönüş zamanının karesi gezegenin güneşten ortalama uzaklığının küpüyle orantılıdır.
Galileo Galile: Copernicus’un kuramını savunmuş, serbest düşme, serbest salınım ve sarkaç yasalarını bulmuştur. Doğanın matematik dille yazılmış bir kitap olduğunu savunmuştur.
Francis Bacon’un Yöntem ve Bilgi Anlayışı
Francis Bacon (1561-1626): Temel kitabı Novum Organum adını taşır. Tümevarım yönteminin nasıl uygulanması gerektiğini ortaya koymuştur. Tümevarım yöntemi, gözlem yapmak, tek tek gözlenen şeyler üzerinde düşünmek ve sonunda tüm gözlenenleri ortak olarak ifade edebilecek bir genel açıklamaya varmak esasına dayanır.
Bilimsel bilginin toplum yaşamındaki yararlı sonuçlarına yer veren Nova Atlantis yapıtı da ünlüdür. Bacon geleceğin insan dünyasının bilim yoluyla aydınlanacağını sezmişti. Ünlü deyişiyle “bilgi güçtü” ve bilmek doğaya egemen olmaktı.
Bacon bilimsel inceleme öncesi bazı önyargıların temizlenmesi gerektiğini belirtir. Bunlar; Soy (tribus) putları, Mağara (Species) putları, Çarşı pazar (fori) putları ve Tiyatro (theatre) putlarıdır.
Gözleme Dayalı Tümevarımın Uygulanması dört basamaktan oluşur:
- Olgunun içinde bulunduğu şeylerin listesini çıkarmak
- Olgunun içinde bulunmadığı şeylerin listesini çıkarmak,
- Olgunun içlerinde dereceli olarak bulunduğu şeylerin listesini çıkarmak
- Olgunun içinde bulunmadığı şeylerin dışta bırakılmasıdır.