İlkçağ Felsefesi: Helenistik Dönem – Stoacılık

Helenistik dönemde akademi ve lisenin dışında Stoacılık, Epikürosçuluk ve Süphecilik göze çarpmaktadır. Stoacılık: Kıbrıslı Zenon tarafından kurulmuştur. Temelde uygulamalı felsefe veya bir yaşam biçimi denebilir. Ana fikirlere değinirsek:

  • Doğaya uygun yaşam fikrini öne sürerken hayattan uzak durmayı zorunlu görmemiştir.
  • Özgür insan erdemlidir ve özgürlük kayıtsızlığı gerektirir. İnsan değiştiremeyeceği kadere itaat edip mutluluğa ulaşabilir. Zenon’a göre ahlakın amacı mutluluktur. Erdem ise bilgi ile kaimdir (eştir). Bilgiye sahip olmakla uygulamak arasında zorunlu bir bağ vardır – bilmek uygulamak demektir. Kadere rağmen insanın kayıtsız kalma özgürlüğüne sahiptir. Özetle insan içinde yaşadığı koşullardan değil, bunlar karşısındaki tutumundan mutlu veya mutsuz olur. Doğal olanı insanın aklının kontrolü, doğal olmayanı ise insanın içgüdüleriyle davranması olarak görürler.
  • Kaderden kasıt evrenin akışında bir zorunluluktur. Bunu açıklamakta zorlanılan bir tanrısal bilgi olarak görürler. Tanrı herşeyi önceden belirlemiştir (tümel akıldır).
  • Bilginin hammaddesi duyulardır ancak akıl ile işlendikten sonra bilgiye dönüşür. İnsanın başlangıçta tabula rasaya sahip olduğunu düşünür. Bilgi edinerek doğayla uyum içerisinde olunur ve akıl tanrısal ruhun insan bedene gömülmüş bir parçasıdır. Var olabileceğini söyleyebileceğimiz herşey tikeldir, tümel kavramlar birer isim olmanın ötesine geçemez (nominalizm).
  • Stoacılar materyalisttir. Panteist bir tanrı inancına (evrenle özdeşik) sahiplerdir. Yani tanrı evren dışında aşkın bir varlık değildir. Doğanın/tanrının özü ateştir. Evrenin sonsuz bir şekilde yeniden ortaya çıktığı ve yok olduğu kanaatindelerdir. Kötülük problemine 2 adet cevapları vardır: a) mutlak kötülük yoktur, görelidir b) bazı iyilerin olması için kötünün olması gereklidir. Madem olana müdahale edemiyoruz olana rıza göstermeliyiz.
  • Ruh bedene sahiptir ve maddedir. Ruhun merkezini kalpte tasvir ederler (hegemonikon).
  • Bir eylemin ahlakiliğini bizzat o eyleme neden olan düşünce (niyet) türetmektedir. Kant’ın ahlakı buna benzer. Stoa ahlakı katıdır. İnsan ya erdemlidir ya da değildir. Kısmi zamanlı olmaz. Ahlaki açıdan insanın görevi nefis mücadelesidir. Son mertebede apathea’ya erişilerek tutkulardan tamamen kurtulunur. Haz bir eylemin amacı olmama, ancak sonucu olabilir.
  • Din konusunda tanrı mevcudiyetinin açık bir hakikat olduğu fikrindedirler. (Ontolojik delil, tanrı fikri insanlarda doğuştan vardır- aziz anselm). Hristiyan ahlakı stoadan çok etkilenmiştir, azla yetinmeyi, dünya nimetleri peşinde koşmamamyı salık verir.
  • Sosyal idealleri dünya yurttaşlığıdır. Bu bütünlüklü evren anlayışından gelmektedir. İnsana ve evrene aynı akıl hakim olduğundan akla dayalı, eşitlik ideali üzerine kurulu bir dünya devleti kurulabilir. Temelde Stoa yakla
  • Bugun garip karşılanabilecek bazı düşünceler de vardır: kadınların ortak olması, herkesin aynı şeyi giymesi, paranın ortadan kalkması, mahkemeler ortadan kalkmalı ve evlilik yasaklanmalı. Tanriya dönmek için intihar etmişlerdir.

Orta Stoa temsilcileri Panaitios ve Poseidonios’tur. Temel fikirlere nüanslar katmışlardır.

  • Panaitios insanları aynı kefeye konup iyilik/kötülüğüne karar verilemeyeceğini ayrıca ulus devlete verdiği önem ile ayrılır.
  • Poseidonios insan ile tanrı arasında bir boşluk olmadığını, arada daimonlar olduğunu (mistik) söyler. Beden ruh için bir hapishane gibidir.

Yeni Stoa temsilcileri Seneca (avukat), Epiktetos (eski köle), Marcus Aurelius’dur (imparator). Ahlaka odaklanmışlardır .

  • Seneca farklı olarak faydalılıkla ve iyiliği ayırmıştır. Gayesi nedeniyle iyi olan geçicidir ama yüksek iyi kendisi için iyidir. Tanrı evrensel doğa yasasının kendisidir. Tanrıya bağlılığın aracı sevgidir, olayların arkasında tanrıyı görmeyi sağlar.
  • Epiktetos mutluluk için insanın elindekiyle yetinmesini önerirken, kıskançlığı tanrıya yönelik bir şikayet olarak görmektedir. İnsan onun yerine şükretmelidir.
  • Marcus Aurelius bir filozof kraldır. Ruh ile bedeni ayrı görür özgürleşeceği günü beklerken aktif bir hayat yaşamayı öğütler. Tanrıyı tikel hadiselerde değil tümel perspektifle görebiliriz der. Tanrı ve devlete itaati esas kabul eder.