Bireysel ve Sosyal Ayrımı
Biyosfer holarşisini aşağıdaki gibi sıraladığımızı düşünelim;
Biyosfer, Toplum / Ulus, Kültür / Alt Kültür, Topluluk, Aile, Kişi, Sinir sistemi, Organlar, Dokular, Hücreler, Organeller, Moleküller, Atomlar, Atomaltı parçacıklar. Başta mantıklı bir dizlim gibi görünse de holonlar ile ilgili ilkeleri uygularsak bir problem görürüz. Bir holon tipini yok edince üsttekilerin de yok olması gerekirdi ama uluslar olmadan biyosfer varolmaz mı?
Buradaki ayrım bir holon düzeyindeki bireysel ve sosyal yapıların ayrılması ile çözülebilir. Mesela toplum kişilerin sosyal bir boyutudur yeni bir holon düzeyi değildir. Örneğin; Erich Jantsch`ın bu bağlamda ortaya koyduğu evrim modeli çok daha kapsamlıdır.
Holon ilkeleri bağlamında baktığımızda da şunu görürüz: Kozmos biyosferden daha büyük olduğu için, daha önemli gibidir. Ancak Kozmos sadece bir temeldir; biyosfer ise ondan çok daha önemlidir çünkü çok daha derin ve daha büyük bir bütünlüğü kucaklar, aslında tüm kozmosu kendi varlığı içinde kapsar: aşar ve içerir.
Söyleyebileceğimiz kadarıyla, insan beyni son elli bin yılda neredeyse hiç değişmedi. Yine de bu elli bin yıllık dönem boyunca, aynı beyin olağanüstü bir dizi kültürel başarı ve felaket üretti. Alt holonlar, temeli atmış ve üsttekiler evrim için olasılıkları hazırlamıştı (ama belirlemedi). Bu yeni olasılıklar şimdi noosferde, kültür, semboller, oyuncaklar ve aletler olarak tezahür etmektedir.
Kompleksite arttıkça olası sorunlar da artar mesela atomlar kanser olmaz ama komplex sistemler olur. Bu perspektifte; Ortaya Çıkan Jeopolitik Sistem Düzeyleri (Taylor) görseli aslında buna güzel bir örnek teşkil etmekte.
İçsel ve Dışsal Ayrımı
Zihin içsel olarak “tanıdık olarak” bilinirken, Beyin ancak dışarıdan “tanımlama yoluyla” bilinir. Beyin dışarıdadır – dışsaldır, zihin içeridedir – içseldir ve göreceğimiz gibi, evrimdeki her holon için benzer bir dış/iç kavramı geçerlidir.
Spinoza, Leibniz, Schopenhauer, Whitehead, Schelling ve Radhakrishnan, şeylerin içinin, Holonların içselliğinin; farklı isimler kullansalar da Bilinç ile aynı olduğunu söyler. Şeylerin içi bilinçtir, dışı formdur. İç, derinliğer sahip iken; dış yüzeye sahiptir. Ancak belirtmek gerekir ki her yüzey bir derinliğin yüzeyidir yani her form aslında bir bilincin formudur.
Dışsal Evrimi daha rahat gözlemleyebiliyorken içsel evrimi nasıl okumalıyız? Jürgen Habermas`ın iletişimsel eylem teorisi ve Gebser`in çalışmalarındaki Arkaik, Büyü (Magic), Mitik ve zihinsel aşamalar bu soruya olası bir model sunar.
Dört Kadran Modeli
İnsan Holonunu anlamak için İçsel/Dışsal ve Birey/Sosyal ayrımlarından bir matris yaparsak:
(1) Bireysel/Dışsal (IT): atomlardan moleküllere, hücrelere, organizmalara, nöral organizmalara kadar değişen bir süreci açılımlar. İnsanlarla ilgili olarak, bu kadran davranışçılığın vurguladığı kadrandır.
(2) Sosyal/Dışsal (ITs): Galaksilerden, gezegenlere, Gaia’ya, ekosistemlere, gruplara/ailelere kadar değişen süreci açımlar. İnsan açısından sosyal sistemlerin dış biçimleri, görülebilen biçimler, ampirik ve davranışsal biçimler yani “sosyoloji” bu alana girer.
(3) Bireysel/İçsel (I): Algıdan duyuma, dürtüden imgeye, simgeye ve kavramlara kadar değişen süreç. İnsanlarla ilgili olarak, bu kadran, psikanalizden fenomenolojiye ve matematiğe kadar (diğer şeylerin yanı sıra) tüm “iç” bireysel bilimleri içerir.
(4) Sosyal/İçsel (WE): Ortak dünya görüşündeki, kültürdeki evrimi açılımlayabilecek alandır. Sosyal alanda her ne kadar teoriler ortaya konsa da kültür alanında çok az yol katedilmiştir. Önemli teoriler fenomenoloji [Berger]; kültürel antropoloji [Douglas]; yapısalcılık [Foucault]; eleştirel teori [Habermas] olarak özetlenebilir.
Modelin sağ yarısı “o / onlar ” dilinde (veya “nesne” dilinde) tanımlanabilir ve ampirik olarak incelenebilir kavramlara işaret eder. Sol yarısı ise gözle görülmeyen ama sezilen / yorumlanan kavramlar olup “ben / biz” ile tanımlanır.
Sağdaki yol “Bu ne işe yarar?, Nasıl çalışır?” diye sorarken Sol Yol, “Bu ne anlama geliyor?” diye sorar. Her holon (en azından) bu dört yöne veya boyuta sahip iken özellikle aydınlanma ile sol boyutlar sağa indirgendi. Çünkü sol tarafta “içerilere” istediğiniz kadar baksanızda ve asla bir iç görmeyeceğiz, ancak yorumlayabiliriz. Sağ için ise temelde tek yapmam gereken bakmak. Bir yıldıza teleskopla bakıyorum; Bir hücreye mikroskopla bakıyorum; Bir labirentte farelerin davranışlarına bakıyorum; Deneysel veriler ve istatistiklerle bir sosyal sisteme bakıyorum. Eksik kaldığı konular ise bütünlük, anlam, yorum ve samimiyettir.
İki tarafın her birinde neyin geçerli olduğuna dair farklı kriterleri vardır. Bütün kadranlar birbiriyle bağlantılıdır; Yani düşüncelerimin beyinsel bağıntıları olduğu gibi, kültürel anlamları da nesnel toplumsal kurumlarda bağıntıları vardır.
Üçlü versiyon: Biraz sadeleştirirsek modeli 3 ana alan gibi düşünebiliriz: Ben (SolÜst), Biz(SolAlt), It (Sağ taraf). Bu üçlü önceki sistem filozoflarına benzer:
- Karl Popper’ın 1. Dünyası (nesnel); 2. Dünyası (Öznel); 3. Dünyası (Kültürel)
- Habermas’ın 3 geçerlilik iddiası: Doğruluk (nesnel), Samimiyet (Öznel) ve Adalet (Öznelerarası). Herhangi bir söz ile konuşmacı hem nesnel hem sosyal hem de öznel dünyasındaki bir şeyle ilişki kurar. Bu dünyaların her birine referansla ileri sürülen iddiaların kendi geçerlilik kriterleri vardır; yani önermesel doğruluk (nesnel), normatif doğruluk (kültürel doğruluk) ve öznel doğruluk (samimiyet, ben). Bunların hiçbirini diğerine indirgenemez.
- Platon’un Doğru (nesnel önermesel hakikat), İyi (Kültürel adalet ve uygunluk) ve Güzel (bireysel-estetik) kavramı.
- Kant’ın üç eleştirisi: Saf Aklın Eleştirisi (teorik nesnel), Pratik Aklın veya özneler arası ahlakın (Biz) ve kişisel Estetik Yargının eleştirisi (Ben).
- Budizm’in üç konsepti: Buda (nihai ben), Dharma (Nihai Nesnel O), Sangha (nihai biz).
İndiregemeci yaklaşımda aydınlanma ile “Bu ne anlama geliyor?” (Sol) “Ne işe yarar?” (Sağ) ile daraltılmış ve o zaman konu ile ilgilenmek için tek kriter “Bunu ne kadar iyi yapıyor?” olmuştur. Post-modernitenin büyük görevi bu üçlüyü tekrar entegre etmektir.