Cinsiyet, Ekoloji, Maneviyat – Ken Wilber – Kitap Özeti – 1 – Holonlar

Kitap Schelling’in ünlü sorusuna referans ile başlıyor: “Neden hiçbir şey değil de bir şey var?“. Buna temelde iki çeşit cevap var. Birincisi “oldu işte, sorma” minvalinde cevap veren modernist yaklaşımlar diğeri de burada bilmediğimiz başka bir şey oluyor diyen: “Derin Düzen” yaklaşımları Tao, Tanrı, Geist, Maat, Li, Mahamaya, Brahman .. gibi. Burada ikincisine sistemsel bir cevap arıyoruz.

Yaşam Ağı (Web of life)

Evrimin süreçlerini hala tam çözemesek de maddeden hayata ve ondan da akla yönlenmiş bir ilerleme görülüyor. İlerleme desek de geldiğimiz noktada kendimizi diğer canlılardan ayıran ve onların üstünde gören bir dünya görüşü yüzünden bir ekolojik krizin içerisindeyiz. Her şeyin birbirine derinden bağlı olduğunu kabul eden alçakgönüllü bir ekolojik bilince varmadıkça bu süreci geri döndüremeyiz. Bu ancak sistemi daha iyi anlamakla mümkün olabilir.

Doğada her şey birbiriyle iç içe ve süreklilik içerisindedir. Doğadaki birbirine bağlılığını anlatan yaklaşımları ele alırken 3 alem / alan (realm) ele alıcaz: Fizyosfer (madde), Biyosfer (hayat) ve Noosfer (Akıl).
Öncelikle bilim ile olgusal ve nedensel Fizyosfer anlaşılmaya başlandı. Evrim ve biyoloji ile biyosfer anlaşılırken, sosyal bilimler ile Noosfer anlaşılmaya başladı.

Fizyosferde Newton mekaniğinde zaman temel bir rol oynamazken (herşey geri döndürülebilir), termodinamik süreçlerde düzensizliğe yönelen “zamanın oku” (geri döndürülemezlik) öne çıktı. Charles Darwin’in evrim üzerine çalışmaları Biyosferde okun yönünün geri döndürülemez şekilde az düzenden çok düzene yani artan karmaşıklığa gittiği ortaya kondu. Yani Henri Bergson’un dediği gibi: Evren iki eğilim gösterir, “kendini yok eden bir gerçeklikte kendini yapan bir gerçeklik”. Öte yandan Fizyosfer, tarihten etkilenmeyen olgular alanı iken Noosfer ise tarihin yarattığı değerler ve ahlakın alanıdır.

Peki bu kompleks düzeni nasıl anlarız?

Maddi süreçler ne zaman çok kaotik ve “dengeden uzak” hale gelirse, kendi gücüyle daha yüksek ve daha yapılandırılmış bir düzene dönüşerek kaostan kaçma eğilimi gösterirler. Bu, kendini doğada hala anlaşılmamış boşluklar veya “sıçrayışlar” olarak gösterir (örneğin evrimdeki sıçrayışlar). Buna aniden ortaya çıkanlar (emergent) denir. Bu boşlukları ve kendini düzenleyen sistemleri anlamak için çeşitli teoriler bulunmaktadır: Genel Sistem Teorisi (Bertalanffy, Weiss), Sibernetik (Wiener), Dengesiz termodinamik (Prigogine), Hücresel otomata teorisi (von Neumann), Felaket teorisi (Thom), Otopoietik sistem teorisi (Maturana ve Varela), Dinamik sistemler teorisi (Shaw, Abraham ) gibi.

Bu teorilerde temel bir hiyerarşi nosyonu mevcuttur. Eşitlikçi bir görüş olan (herşeyin aynı zeminde olduğu) heterarşi; kural veya yönetişimin, tüm tarafların çoğulcu ve eşitlikçi etkileşimi ile yapılmasıdır. Bir hiyerarşide ise kural veya yönetişim, daha önemli ve daha az önemli olan şeyleri tanımlayan bir dizi öncelik tarafından belirlenir. Bu tanımlar ele alacağımız teoriyi anlamak için önemlidir.

Holonlar

Holon nedir? Holon bir bağlamda bir bütünü işaret eden ve aynı anda başka bir bağlamda başka bişeyin parçası olan şeydir. Doğayı anlamaya çalışırken Holon kavramını merkeze alırsak tüm hiyerarşilerin “doğrusal” olmadığı bir yapıya ulaşabiliriz. Daha çok “düzeysel”, “aşamalar” veya “katmanlar” metaforları ile karmaşıklığı anlamak mümkün olabilir. Alt düzeyler (yani tikel veya daha az bütünsel düzeyler) ve üst düzeyler yukarı veya aşağı doğru nedensellik uygulayabilmektedir (yani lineer hiyerarşik bir nedensellik söz konusu değil). Belirli bir seviye içinde unsurlar heterarşi ile işler. Bu hiyerarşi ve heterarşi karışımı ile etkileşen holon düzeylerine Holarşi diyoruz (Beden, hücre unsurları veya toplum, birey unsurları gibi).

Evrimi anlamaya yönelik herhangi sistemsel bir yaklaşımda “niteliksel ayrımlar” yapmak kaçınılmazdır. Her bağlamda, çerçevede, holonda belirli değerler ve anlam yapıları vardır ve bunlara tabiyizdir. Ve her çerçeve önemli bir dizi niteliksel ayrım [bir değer hiyerarşisi] içerir. Bunun farkında olmak önemlidir. Hiçbir şeyin diğerinden üstün olmadığı bir evrende ahlaki olarak üstünlük çok iddialıdır. Fakat anlamak için bir çerçeve seçmek gerekir. Bu noktada bütünsel (her halkanın aynı anda daha büyük bir bütünün parçası olan içsel bir bütün olduğu) bir varlık holarşisi en sağlam yaklaşım gibi görünmektedir.

Bağlayıcı doku (pattern)

Evrimi anlarken doğa, birey ve kollektifi kapsayan birleştirici bir sistem girişimi ortaya koymak gerekiyor. Bu birleştirici sistemin (dinamik sistem teorisinin) ilkelerini ortaya koyarsak:

  1. Bir bütün olarak gerçeklik, şeylerden veya süreçlerden değil, holonlardan oluşur. Evrenin yalıtılabilir her öğesi eşzamanlı olarak hem bir bütündür hem de bir veya başka bütünlerin onlarla etkileşimdeki parçasıdır. Evrenin holonlardan oluşması bir alana veya düzeye bir ayrıcalıklık tanımaz.
    Burada Derrida`ya bir gönderme ile: Hakikat ve anlam bağlama bağlıdır. Bağlamı ile holonu özleştirirsek. Anlam bağlama bağlıyken bağlam ise sınırsızdır. Aslında Yapıbozumun sorguladığı şey, nihai bir dinlenme yeri (bağlam) bulma arzusudur.
  2. Holonlar dört temel kapasite sergiler: kendini bütünlüğünü koruma, kendini uyarlama (çevresel tepkilere adaptasyon), kendini aşma (kendini aşarak başka holonlarla dönüşebilme – mesela Evrim) ve kendini çözme (yoketme). Bu dört “kuvvet” sürekli gerilim halindedir. Yatay gerilim aktif faillik (agency) ve cemaat (communion) arasındaysa, dikey gerilim de kendini aşmak ve yoketmek arasındadır.
  3. Kendini aşma yetisi sayesinde ortaya yeni holonlar ortaya çıkar (emerge). Atomaltından atom, oradan molekül, polimerler, canlılar … Üst düzeydeki şeylerin çoğunun düzeni alt seviyelerin dili ile açıklanamamaktadır. Bu nedenle bu ortaya çıkışlarda bir öngörülememe, geçmiş ile belirlenmeme durumu vardır. Yani aslında determinizm (öngörülebilme) aslında bir holonun kendini aşma süreci tamamlanıp bir düzene oturduğu limitli bir döneme hasıldır. Ortaya çıkış – Emerjans (Emergence); yaşam, zihin ve bilinç gibi zor fenomenleri açıklama girişimlerinde sıklıkla başvurulan bir kavramdır.
  4. Holonlar holarşik olarak ortaya çıkar. Yani üste giden bütün/parçalar dizisi olarak. Mesela yeni organizmalar hücreler içerir, ancak bunun tersi olmaz. Her holon özerkliği (failliği) veya diğer holonlar tarafından sınırlandırılması açısından tanımlanabilir.
  5. Ortaya çıkan her holon öncülleri aşmakla birlikte onları içerir. Bunu ifade etmenin bir başka yolu da şudur: tüm aşağılar daha yüksektekilerin içindedir ancak daha yüksek holonların hepsi aşağıdakilere dahil değildir.
  6. Daha düşük olan, daha yüksek olanın olanaklarını belirlerken; daha yüksek alan daha düşük olanın olasılıklarını (sınırlayarak) belirler. Alt düzey kümelerdeki sistemler (hücre) evrime izin verebilir (olanak), ancak üst düzey kümelerdeki sistemlerin doğasını asla belirleyemez.
  7. Bir hiyerarşi içerdiği düzey sayısıyla ‘sığ’ veya ‘derin’ olarak adlandırılabilir. Herhangi bir seviyedeki holon sayısınada o seviyenin genişliği denir (span). Ardışık her evrim seviyesi, DAHA fazla derinlik ve DAHA az genişlik üretir (bir piramitin basamaklarından yukarı çıkmak gibi). Bir holonun derinliği ne kadar fazlaysa, bilinç derecesi de o kadar yüksektir. Yatay boyuttaki değişimlere çeviri (translation), dikey boyuttaki değişikliklere de dönüşüm (transformation) diyeceğim. Holonlar çevrelerine ve bulundukları rejime ayak sağlamada kendi gerçekliklerini uyumlarlar (translate) yani sabit (rigid) bir yapı değillerdir. Öte yandan dönüşümde ise yeni uyaranla iletişim ve faillik biçimleri (forms of agency) ortaya çıkmaktadır.
  8. Herhangi bir tür holonu yok ederseniz üstündeki tüm holonları yok edersiniz. Alttakilere ise yok olmaz. Bu herhangi bir holarşik sıralamada neyin altta ve üstte olduğunu belirlememizi de sağlar.
    Bir holon ne kadar temel ise (fundamental) o kadar az kayda değerdir (significant). Mesela derinliği az olan holonlar daha temeldir ve bir çok başka holonun birleşenidir (lego gibi).
  9. Holarşiler birlikte evrimleşirler çünkü tek başına bir holon yoktur (sadece alanlar içinde alanlar içinde alanlar vardır). Mikro, makro ile derinliğinin her seviyesinde ilişki içindedir.
  10. Evrimin bir yönü (directionality) vardır. Evrim artan karmaşıklık, farklılaşma, organizasyon, özerklik ve artan nihai amaçlılık (telos) yönündedir.
    • Özerklik konusunda: Postmodern postyapısalcı yaklaşım aslında bazı yalıtılmış birimlerin “özerkliğini” aslen “belirleyen” bağlamlara işaret ederek bu özerkliklerin “ölü” ilan edilmesinden oluşur (yazarın ölümü, özne, egonun ölümü gibi). Haliyle her teorisyen, önceden keşfedilmemiş yeni bağlamları bularak varoluşa daha derin, daha büyük veya daha geniş bir anlam verme çabasındadır. Bu bağlamın belirleyiciliği özerkliğimizi (insan özelinde) azaltıyor gibi görünse de; her yeni ve daha derin bağlam keşfimizde, aslında göreli özerkliğimiz artıyor, derin bağlam sayesinde daha geniş bir özgürlük alanı buluyoruz. (bağlama bağlıyız ama tek bir bağlam yok!)
    • Telos konusunda: Gelecek şimdiyi şekillendirir. Bu anlamda nihai amaçlı özne fiziksel fenomenin özünü oluşturur. Bağlamlar tıkandığında ancak o düzey aşılarak, daha derin ve daha geniş bağlamını bularak çözüm bulur. Yeni geniş bağlamlar, mevcut üzerinde bir çekim, bir telos uygular.

Devamı aşağıdaki bağlantılarda:

Dort Kadran Modeli

İnsan Doğası Üzerine

Cesur Yeni Dünya