Ayn Rand – Bencilliğin Erdemi – Kitap Özeti

Bencilliğin Erdemi kitabında Ayn Rand; kişisel çıkar peşinde koşmanın ve kişinin kendi mutluluğunun rasyonel arayışının en yüksek erdem olduğunu ve özgeciliğin (altruism) yıkıcı bir kavram olduğunu savunuyor.

Ahlak objektif olarak belirlenebilir mi?

Çoğu insan damak tadının göreli olduğu konusunda hemfikirdir. Peki ya ahlak gibi ciddi bir konu söz konusu olduğunda? Etik inançlar göreli midir? Yazara göre ahlak için nesnel bir dayanak vardır ve bu yaşam dürtüsüdür.

İnsan tüm canlılar gibi her an iki keskin seçenekle karşı karşıyadır: yaşam ya da ölüm. Eğer ölmek istemiyorsak, doğal olarak yaşamı tercih ederiz. Bu karar kilit önem taşır çünkü yaşama bağlılık bize eylemlerimizi tartmak için kullanabileceğimiz bir standart sağlar. Hayatta kalmayı taahhüt ederek kendimize temel bir değer sağlarız: yaşam. Ve bu tek değerle doğal bir etik çerçeve oluşturmuş oluruz.

Bu bize şöyle bir çerçeve sunar: hayatta kalmamıza yardımcı olan şey iyidir ve varlığımızı tehdit eden şey kötüdür. Basit gibi dursada, insanlar hangi eylemlerin hayatta kalmalarına yardımcı olacağını ve hangilerinin onları tehlikeye atacağını her zaman kolayca bilemezler. Bizi hayatta tutan iyi seçenekler ile hayatta kalmamızı tehdit eden kötü seçenekler arasında seçim yapmak için muhakeme yeteneğimizi kullanmalıyız.

Elbette bunu yanlış yapabilir ve sonunda aptalca kararlar verebiliriz. Ancak bu ahlakın gerçeklerini değiştirmez. Bazı kararlar bizim için nesnel olarak iyi, bazıları ise nesnel olarak kötüdür.

Özgecilik – Altruizm ile ilgili temel sorun

Özgeciliğin sorunu, bireylerin kendi çıkarlarını başkaları için feda etmelerini gerektirmesidir. Rand bunun üç temel problemine işaret eder:

  1. Bireylere başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının üstünde tutmanın ve kendi arzu ve hedeflerini bencil ve ahlaksız olarak görmenin öğretildiği bir suçluluk ve kendini ihmal kültürüne yol açar.
  2. Özgeciliğin yıkıcı olduğunu, çünkü bireyleri başkaları lehine kendi arzu ve hedeflerini bastırmaya zorladığını, bunun da kızgınlık ve ihanet duygusuna yol açabileceğini ileri sürmektedir.
  3. Ayrıca Rand, özgeciliğin, bireylerin kendi çıkarları ve değerleri ne olursa olsun başkalarına hizmet etmekle yükümlü oldukları (duty) gibi yanlış bir önermeye dayandığına inanmaktadır.

Bunun yerine; başkalarının haklarına saygı gösterirken kendi hedef ve değerlerinin peşinden gitmekte özgür oldukları rasyonel bir kişisel çıkar felsefesini savunur. Bu görüşe göre, kişisel çıkar ahlaki bir olgudur. Çünkü sadece bireylerin değil genel olarak uygulanırsa kollektif olarak bir mutluluk getirecektir.

Bencillik rasyonel olduğu sürece iyidir

Kendimizi yaşamaya adadığımıza göre, yaşamımızı koruyan her şey ahlaki açıdan iyi, onu tehlikeye atan her şey ise ahlaki açıdan kötüdür diyebiliriz. Bu yeni bir etik anlayışıdır çünkü geleneksel düşünceye göre, en “ahlaki” eylem en az bencilce olandır. Genel algıya göre iyi bir insanın her zaman özverili davrandığını, kötü bir insanın ise yalnızca bencil dürtülerinin peşinden gittiğini düşünülür. Ancak Rand burada kendi çıkarlarımızı gözetme konusundaki doğal yükümlülüğümüzü göz ardı ettiği için bunun yanlış bir ahlak görüşü olduğunu savunmaktadır.

Ona göre, her insan kendi içinde bir amaçtır. Eğer insanlar “kendinde amaç” iseler, bu onların kendi başlarına bir öneme sahip oldukları anlamına gelir. Yani, başkalarının kişisel amaçlarına araç olmak için var olmazlar. Bu düşüncede ilerlersek: diğer insanlar bizi mutlu etmek için var olmuyorlarsa, biz de başkalarını mutlu etmek için var olmayız. Her insan kendi refahını ve mutluluğunu gözetme sorumluluğuna sahiptir.

Burada önemli soru şudur: Eğer kendi çıkarlarınızın peşinden koşmak ahlaki ise, bu sizi memnun eden her şeyin ahlaki açıdan iyi olduğu anlamına mı gelir? Cevap hayır. Nihayetinde, sizi memnun eden her şey gerçekten sizin çıkarınıza değildir. Burada rasyonel arzular, tehlikeli hevesler gibi ayrımlara gider. Ve ahlaklı yaşamak için bazı önemli ve rasyonel kararlar vermeniz gerektiğini vurgular. Ahlaklı yaşamak aslında büyük bir yükü omuzlamak anlamına gelir.

Başkalarına neden yardım edelim?

Birçok insan size en ahlaki seçimin en az bencilce olan olduğunu söyleyecektir. Ama başkalarına ancak kendinize dair bencil bir nedeniniz varsa yardım etmelisiniz (?! Bunu biraz açmak gerekecek).

Çocuğunuzun hayatı ile 5 yabancının hayatı arasında seçim yaparken, çocuğunuzu kurtarmak hem rasyonel hem de bencildir. Bu onu ahlaki bir karar haline getirir. Peki 5 kişiye ne olacak? O kişilerin hayatını kendi çocuğunuzun önüne koymak ahlaki değil midir?

Rand’a göre rastgele 5 kişiyi kurtarırsan, “sana göre” daha küçük bir değeri (yabancıların refahını) daha büyük bir değerden (çocuğunun refahından) daha önemli olarak ele almış olursun. Elbette bu tam olarak bir fedakârlıktır (daha küçük bir değer karşılığında daha büyük bir değerden vazgeçmek). Ama aynı zamanda mantıksız ve sizin çıkarlarınıza zararlıdır ve bu nedenle ahlaki açıdan kötüdür.

Sonuçta, çocuğunuzun yaşamasında rasyonel ve bencilce bir çıkarınız var. Onun refahı sizi ilgilendiriyor ve mutluluğunuzu etkiliyor. Kısacası, onu bencilce seviyorsunuz. Ve bu iyi bir şey. Bencil çıkarlarımız doğal olarak değer verdiğimiz kişilerin çıkarlarını da içerir. Ancak yabancılar söz konusu olduğunda aynı bencil sevgiyi hissetmeyiz ve hissediyormuşuz gibi de davranmamalıyız. Acil durumlarda insanlara yardım edin, elbette, ancak bir görev duygusuyla çıkarlarınızı feda etmeyin.

Bu ahlak, piyasa ekonomisi ile uyumludur.

Rand`a göre insanları kendi çıkarlarının peşinden gitmeye teşvik ederken başkalarına da aynı şeyi yapma hakkını tanıyan bir siyasi yapı mümkün. Örneğin tüccar, rasyonel, kendi çıkarını düşünen vatandaşın doğal bir örneğidir. Yani kapitalist bu toplum kişisel çıkar ve doğal haklar ilkelerine saygı duyar.

Kapitalizm ve doğal hakları neden birlikte bu kadar iyi işlediğini yanıtlamak için öncelikle “hakların” tam olarak neyi ifade ettiğine bakmak gerekir. Özünde hak yasal bir yetkidir. Genel kanıya göre vatandaşlar başkalarının haklarını ihlal etmeyen aşağı yukarı her şeyi yapma hakkına sahiptir. Ve kendi istekleri dışında hareket etmeye zorlanmak istemezler. Kapitalist bir sistem vatandaşları rasyonel ekonomik çıkarlarına hitap ederek motive eder. Bu vatandaşlar, karşılıklı olarak kendilerine fayda sağlayan ve aynı zamanda bir bütün olarak toplumun büyümesine katkıda bulunan rasyonel, kendi çıkarlarını gözeten ilişkiler kurmaya teşvik edilir.

Kapitalist bir toplumda bile hükümet gerekli bir kötülüktür; ne yazık ki herkesin yurttaşlarının haklarına saygı göstereceğine güvenilemez. Bazı insanlar hırsızlık yapar. Bazıları cinayet işler. Burada hükümetin temel işlevi toplumu düzenlemektir. Vatandaşları, diğer vatandaşları da aynı şeyi yapmakta özgür bıraktıkları sürece, istediklerini yapmaları için serbest bırakır. Yani hükümetin işlevi haklarımızı savunmakla sınırlı olmalıdır.

Demokratlar, diğerlerinin yanı sıra “tıbbi bakım” temel hak olarak telaffuz ettiler. Bir de şu açıdan bakın. Her vatandaşa ücretsiz sağlık hizmeti vermek, başkalarına para harcamak için bazı insanları vergilendirmek anlamına gelir. Ancak saf kapitalizmin hakim olduğu bir sistemde, her vatandaş gelirini uygun gördüğü şekilde kullanma hakkına sahiptir. Peki bir vatandaş diğerinin faturalarını sübvanse etmeye zorlandığında bu hakka ne olur? Yok olur. Bu gibi haklar basitçe bir arada var olamaz.
Eğer gerçek haklarımıza ve rasyonel kişisel çıkarlarımıza saygı duyan bir toplumda yaşamak istiyorsak, o zaman hükümetin yetkilerinin büyük ölçüde kısıtlanması ve bu şekilde kalması gerekir.

Kapitalizmi savunmak moda değildir ve kişisel çıkarı savunmak size nadiren pek çok dost kazandırır. Peki ya ilkelerinizi daha temel bir şeye dayandırırsanız? Ya her şeyi enine boyuna düşünür ve kişisel çıkarın aslında ahlaki açıdan iyi olduğu ve kapitalizmin gerçek siyasi haklarla tutarlı tek ekonomik sistem olduğu sonucuna varırsanız?

Özetle; ahlakın nesnel ve doğal bir temeli vardır ve bizi kendi çıkarlarımıza dikkat etmeye zorlar. Bu, sevdiklerimizi görmezden gelmemiz veya tanımadıklarımıza kötü davranmamız gerektiği anlamına gelmez – ancak başkalarına karşı görev duygusuyla kendi kaygılarımızı asla feda etmememiz gerektiği anlamına gelir. Ayrıca, bazı siyasi sistemler insan erdemine diğerlerinden daha uygundur – en iyisi özgür, kapitalist bir toplumdur.

Bencilliğin Erdemi kitabına itirazlardan bazıları şunlardır:

  • Özgecilik her zaman olumsuz bir kavram değildir. Eleştirmenler, özgeciliğin sosyal uyum, empati ve işbirliği gibi olumlu sonuçlara yol açabileceğini ve Rand’ın özgeciliği reddetmesinin sosyal bağların ve topluluk değerlerinin önemini göz ardı ettiğini savunmaktadır.
  • Kişisel çıkar peşinde koşmak olumsuz sonuçlara yol açabilir. Dizginlenemeyen kişisel çıkarlar açgözlülüğe, sömürüye ve başkalarının refahının göz ardı edilmesine yol açabilir. Rand’ın bireyciliğe odaklanması sosyal sorumluluk ve kolektif eylemin önemini göz ardı eder.
  • Kitap insan doğasına dair gerçekçi olmayan bir bakış açısı sunmaktadır. Rand’ın insanları tamamen rasyonel ve çıkarcı olarak görmesi insan davranışlarının ve duygularının karmaşıklığını göz ardı eder. Bu yaklaşım insan ilişkilerinde empati, şefkat ve özgeciliğin rolünü açıklamakta başarısızdır.
  • Kitap gerçekçi olmayan ve adaletsiz bir ekonomik sistemi savunmaktadır. Eleştirmenler, laissez-faire kapitalizmin eşitsizliğe, sömürüye ve sosyal adaletsizliğe yol açabileceğini ve Rand’ın idealize edilmiş serbest piyasa vizyonunun savunmasız bireyleri korumak ve kamu yararını teşvik etmek için düzenleme ve sosyal güvenlik ağlarına olan ihtiyacı göz ardı ettiğini vurgular.
  • Kitap genel olarak dar ve bireyci bir ahlak görüşü sunmaktadır. Rand’ın felsefesi insan davranışını şekillendirmede sosyal ve çevresel faktörlerin önemini göz ardı etmektedir.