Etik Nedir? ethos sözcüğü her ne kadar bir topluluğun yaşama biçimini ifade etse de etik tekil olarak kişinin yaşam biçimidir. Ahlâk, olgusal olarak vardır, etik ise bunun felsefesidir.
Etiğin başlangıcındaki temel sorular: Doğru, iyi ve mutlu yaşam etrafında olmuştur. Etik insanın kendisiyle doğrudan ilişkili olduğundan özel bir önemi vardır. Ahlak felsefesinde dönüm noktası olan Kant: “İki şey, üzerlerine sık sık eğilip ısrarla düşünülürse insanın ruhsal yapısını bir hayranlık ve korkunç bir saygıyla dolduruyor: üzerimdeki yıldızlı gök ve içimdeki ahlâk yasası” demiştir.
Etikte Temel Yaklaşımlar
Mutluluğu ve Hazzı temel alan yaklaşımlar:
- Demokritos: Mutluluk ruhun sürekli iyi olma halidir. Onu geçici şeylerde değil; ölümlü olmayan şeylerde aramak gerekir (mesela sanat). Büyük hazlar, güzel eserlerin temaşasından doğarlar. İnsan ruhunun sarsılmaması için ölçülülük gereklidir. Bu akıl ve çaba gerektiren bir ilkedir.
- Sofistler: Protogoas “her bir şey bana nasıl görünürse benim için böyledir; sana nasıl görünürse yine senin için öyledir” diyerek her şeyin ölçüsünün insan olduğunu savunmuştur.
- Aristippos’un kurduğu Kyrene okuluna göre haz başlıbaşına hayatın amacıdır.
- Epikouros da hazzı, yaşamda ana amaç olarak görür. Ama her türlü hazza yönelmez onun için haz, acısızlık durumudur.
- Ortaçağda çok benimsenmese de haz temelli yaklaşım yakın zamanda faydacılığın temelini oluşturur.
Erdemi Temel Alan Yaklaşımlar
- Sokrates’e göre erdemi bilmek gereklidir. Çünkü doğru olanı yapmak, adil olabilmek ya da iyi yaşamak için erdemin bilgisi gerekir. Platon için de Erdem mutlu yaşamın temelidir.
- Aristoteles, erdemin ruhun övülen özellikleri olduğunu belirtmiş ve düşünce erdemleri (dianoetikai) ve karakter erdemleri (Ethikaiaretai) olarak ikiye ayırmıştır.
- Stoa okulu da etik alanda erdemsel yaklaşımı temel almıştır.
Faydayı Temel Alan Yaklaşım
Bu yaklaşım Jeremy Bentham tarafından ortaya atılmış ve Stuart Mill tarafından ileriye taşınmıştır.
- Bir eylemi uygun veya doğru kılan şey, o eylemin olabildiğince çok sayıda insan için en yüksek düzeyde mutluluk sağlıyor olmasıdır. Bir eylem, sağladığı fayda ölçüsünde iyi ya da doğru olur.
Metaetik Yaklaşım
Reichenbach, Ayer ve Carnap gibi düşünürler etiğin bir bilgi alanı olmadığını dolayısıyla felsefe dışında tutulması gerektiğini savunmuşlardır. Etik önermeler onlara yalnızca duygu veya buyruk ifadeleridir. Eylemin doğruluğu, iyiliği gibi sorularla uğraşmak anlamsızdır (Metafiziğin reddi).
Eskiçağda Etik
Sokrates’e göre kimse bilerek kötülük yapmaz, kötülük bilgisizlikten ileri gelir. Ona göre bildiğini sanmak da bilgisizliktir. Mutlu yaşam için: Ölçülü olmak, Alçakgönüllü olmak, Dost edinmek, Toplum işleriyle ilgilenmek, Yasalara uymayı temel ilkeler olarak görmüştür.
Platon’un etik görüşünde: Erdem, Adalet, İnsanın yapısı, İyi ideası ve devlet kavramları önemlidir. Ona göre bilgelik, cesaret, ölçülülük, adalet ana erdemlerdir. Bilgelik, yönetenlerin; Cesaret, koruyucuların; Ölçülülük ve Adalet genelin erdemidir.
Aristoteles etiğe sistemsel yaklaşır. Siyaseti merkeze alır çünkü o insan için iyi olanı amaçlamaktadır. Ona göre “mutluluk” ya da “iyi”, ruhun erdeme uygun etkinliğidir.
Stoa Okulunun Kıbrıslı Zenon kurmuştur. İnsan bedeni ve ruhuyla doğaya ait akıl sahibi bir varlıktır. Dört temel erdem: iyiyi kötüyü ayırt eden bilgelik (phronesis), borcu veren adalet (dikaiosyne), yapan veya kaçan yiğitlik (andreia), kendini yenen ölçülülük (sophrosyne). Bu okula göre bir eylemin erdemli olabilmesi için iyi olması ve iyiyi istemekten doğması gerekir. Bir kişide erdemler ya bütün olarak vardır ya da hiç yoktur.
Epiküros’un hazdan anladığı şey acısızlık durumudur ve bunu şöyle ifade etmiştir: “Hazzın büyüklüğünün son sınırı, bütün acı veren şeylerin ortadan kalkmasıdır.
18. ve 19. Yüzyıllarda Etik
18. yüzyıl, önce İngiltere’de başlayıp ardından Fransa ve daha sonra da Almanya’da başlayan aydınlanma Kant’a göre; “insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır”.
Francis Bacon(1561-1626) etik sorunların dinden bağımsız bir şekilde ele alınması yönünde adım atmıştır. Bacon, etikte araştırılan “iyi”nin bu dünyaya ait olduğunu belirtmiş, dinde aranan “iyi”nin bu dünyadan kopuk oluşuna dikkati çekerek “ahlâklı” olmanın koşulunun din olmadığını ifade etmiştir.
Francis Hutcheson ve Anthony Ashley Cooper, Earl of Shaftesbury
Temelde “insanda bulunan etik duyarlılığın temeli nedir?” sorusuna cevap aramışlardır. İnsanı etik sorunlara duyarlı yapan ”iyi”yi “kötü”den ayırt edebilmeyi sağlayan ve insanda doğal olarak bulunan bu duygudur.
Shaftebury’nin bencil ve özgeci içgüdüler arasında kesin bir ayrım yapmıştır. Özgecilik, kişilerin eylemlerinde hiçbir çıkar beklemeksizin başkalarını gözeterek eylemde bulunmalarını benimseyen anlayıştır.
Shatesbury’nin bu düşüncelerini benimseyen Hutcheson’a (1694-1747) göre de eylemlerdeki istemeyi belirleyen şey akıl değil duygudur. Hutcheson’a göre insanda dış algı ve iç algının yanında üçüncü bir algılama türü olan etik duyu(etik duyarlılık) vardır.
David Hume(1711-1776)
Hume akıl ve duyguları net bir şekilde ayırır ve aklın iyi ve kötüyü ayırt etmede yetersiz olduğunu söyler. Erdemleri dörde ayırır:
- Toplumsal erdemler: İyilikseverlik, Adalet
- Kendimize yararlı olan erdemler
- Bize doğrudan doğruya hoş gelen özellikler olan erdemler
- Başkalarına doğrudan doğruya hoş gelen özellikler olan erdemler
Hume’a göre ”sempati” insan yapısında doğal olarak buluna çok güçlü bir duygudur. Hume, başkalarının eylemlerini sempati sayesinde, toplumun iyiliğine yaptığı etkiyle tartma alışkanlığı sonucunda, insanın kendi eylemlerini de genel iyiliğe yaptığı katkı ile ölçme alışkanlığı edindiğini, bu değerlendirmelerin toplamına da vicdan denildiğini belirtir
Vicdan, bir grup üyesi olarak kişinin, benimsemiş olması gerektiğini düşündüğü, doğallıklarına inandığı belirli genel değer yargılarından ve bunların temelindeki kural ve ilkelerden kendisini sorumlu duyması anlamına gelen bilinç duygusudur.
Immanuel Kant
Temel eserleri: Saf Aklın Eleştirisi, Pratik Aklın Eleştirisi ve Yargı Gücünün Eleştirisidir.
Kant etiği özgürlüğün yasalarına ilişkin bir alan olarak görür. Ahlak yasası (buyruk) olarak: “Öyle eyle ki, senin istemenin maksimi, aynı zamanda genel bir yasamanın ilkesi olarak da geçerli olabilsin”.
Kant Ahlak Metafiziğin Temellendirilmesini üç buyruk şeklinde dile getirir: Kesin Buyruk, Ödev Buyruğu ve Pratik Buyruk. Bunlar koşulsuz buyruklardır. Karşısına koşullu buyrukları koyar: Mesela “eğer yaşlandığında rahat etmek istiyorsan, para biriktir”. Koşullu buyrukların buyurduğu eylem, başka bir şeye araç olarak iyidir. Ama zorunlu değildir.
Kant’a göre insan doğa nedenselliği tarafından belirlenmeme imkanına sahiptir. Ve istemelerini belirlediği takdirde kişileri özgür kılabilen bir yasa veya ilkeler ortaya koyabilme imkanı vardır. Ahlak yasasının temeli özgürlüktür.
John Stuart Mill
Mill’e göre eylemlerimiz mutluluğu sağladığı ölçüde doğrudur, tersinde ise yanlıştır. Mill, hazlar arasında elde edilen mutluluğun yalnız niceliği bakımından değil, niteliği bakımından da fark olduğu görüşündedir. Düşünce Hazları ve Beden Hazları olarak ikiye ayırır. Özetle Mill’in faydacılığında mutluluk arzu edilen tek şeydir olarak ele alınır.
20. Yüzyılda Etik
20. yüzyılda etiğin alanına yeni konular/sorunlar da eklenmiştir (Ötanazi, kürtaj, pornografi, savaş, şiddet, kadın sorunları vb.). Öte yandan Analitik felsefe ekolü Meta etik ile geleneksel etiğin alanını daraltmayı amaçlamıştır.
Değerler Etiği
Temelde değerler etiği: değerlerin kendi başına var olduğunu, bilgilerine ulaşmanın da olanaklı olduğunu söyleyen görüşlerdir.
Max Scheler’in Değer ve Etik Görüşü
Scheler’ göre Kant, a prirori ile formal olanı ve rasyonel (ussal) olanla karıştırmıştır. Scheler bilgisel a priori yanında, duyguyla ortaya çıkan apaçık, kesin bilme anlamına gelen bir “duyusal a priori”den söz eder. Değerlerin insandaki taşıyıcıları duygulardır.
Bir değeri tanımlarken ve derecesini belirlerken:
- zaman üstü olması anlamında “devamlılığı”
- başka değerlere ayrışmaması anlamında “bölünebilir olmaması”
- başka değerlere dayanmaması
- gerçekleştirilmesinin gerçekleştirene derin bir sevinç vermesi
- “mutlak” bir değer olmasına göre yüksek bir değer olmaktadır.
En yüksek değer “mutlak anlamda iyi”dir.
Nicolai Hartmann’ın Değer ve Etik Görüşü
Hartmann’a göre değerler alanı ideal varlık alanı içinde yer almaktadır. İnsan, vicdan, değer duygusu, gibi bilinç ve duygusal yaşantılarla ideal varlıklar olan değerlerin dünyada (real varlık alanında) gerçekleşmesini sağlar.
Değerler, özlükler(özler)dir. Özlükler olarak değerler özne tarafından bilinmelerinden bağımsız olarak varlıklarını sürdürürler. Bu kabül karşımıza “değer duygusu” ya da “değer bilinci” kavramını çıkarmaktadır.
İoanna Kuçuradi’nin Değer ve Etik Görüşü
Değerlerin onları bilen, yaşayan, eylemlerinde yaşatan kişiden bağımsız olarak varolduğu konusunda Scheler ve Hartmann ile benzer düşüncelere sahiptir. Değerler insanın varlığa kattığı bir boyuttur, insanla varolan şeylerdir.
Değerler ancak insan yaşamıyla bağlantı içinde, yani antropolojik olarak ele alınırsa, değer sorunları anlaşılıp aydınlatılabilir.
Meta-Etik
Meta-etik ya da analitik etik: Pozitivizmin (pozitif bilim düşüncesinin) tek bilgi biçimi olarak görülmesi, bunun dışında her türlü bilginin “metafizik” sayılmasının bir sonucu olarak gelişmiştir.
“meta-etik, dolaylı sonuçları dışında eyleme ilişkin olarak hiçbir ahlaki ilke önermez, tamamen felsefi analizden oluşur. Meta-etik çözümleme ve temellendirme esasına dayanmaktadır.
Çözümleme
Etik terimlerin açıklığa kavuşturulması, anlamlarının ortaya konulması etik sorunların aydınlatılmasını sağlayacaktır. Meta-etiğin dört sorusundan üçü çözümlemeyle ilgilidir. Bu sorular;
- “Doğru”, “yanlış”, “iyi”, “kötü” gibi etik terimlerin ya da kavramların anlamı ya da tanımı nedir? Bu tür terimleri ya da kavramları içeren yargıların doğası, anlamı ya da işlevi nedir?
- Bu tür terimlerin ahlaki anlamda kullanılışı, ahlaki olmayan kullanılışından, ahlaki yargılar normatif yargılardan nasıl ayrılır? Ahlaki olmayanın zıddı olarak alındığında ahlakinin anlamı nedir?
- “Eylem”, “vicdan”, “irade”, “özgür irade”, “niyet”, “söz verme”, “özür dileme”, “güdü”, “sorumluluk”, “akıl”, gibi birbiriyle bağlantılı terimlerin ya da kavramların açıklaması ya da anlamı nedir?”
Temellendirme
- “Etik yargılar ve değer yargıları kanıtlanabilir mi ya da bu yargıların geçerli oldukları gösterilebilir mi? Evetse, nasıl ve ne şekilde? Ya da ahlaksal akıl yürütme ile değere ilişkin akıl yürütmenin mantığı nedir?” sorusudur.
Uygulamalı Etik
Etik temelde “etik bilgiyi mi hedefler, eylemi mi?” sorusunu sorar. Pratik konuları hedef edinir. (Genetik Müdahale ve Ölüm Cezası gibi)
Günümüzde Etiğin Belli Başlı Teorik ve Pratik Sorunları
Günümüzde Etiğin kendisi: etik olguların olup olmadığı, etikte nesnel değerlendirmenin yapılıp yapılmayacağı, “olan”dan “olması gereken”in çıkarılıp çıkarılmayacağı gibi kendi temelleriyle ilgili soruları cevaplandırmaya çalışmaktadır.
Çevre ve Teknolojiyle İlgili Etik Sorunlar: Çevre, İklim değişikliği, nükleer kazalar, gıda maddelerinde kullanılan kimyasallar ve bunların insan sağlığını tehdit etmesi bazı tartışmaları ortaya çıkarmıştır.
Yoksulluk ve Açlık: Dünyada yetersiz beslenenlerin en az %70’i çocuktur. Yoksullara kaynak aktarılması konusunda en sert eleştiriyi ise G. Hardin yapmıştır. Cankurtaran Sandalı Etiği dünyada yoksulluk ve açlık konusunda en fazla tartışma yaratan makalenin yazarı bir biyologdur.
Eğretileme her zengin ülkenin zengin insanlarla dolu bir cankurtaran sandalı olarak düşünülebileceğini, okyanusta cankurtaran sandallarının yanında ise dünyanın yoksullarının yüzdüğünü varsayarak “Sandala binmek isteyen ve zenginliği paylaşmak isteyen kişiye karşı sandaldakiler ne yapmalıdır?” diye sorar. Her sandalın sınırlı taşıma kapasitesi olduğunu da hatırlatır. Hardin sandala kimsenin alınmamasının güvenli yol olduğunu savunur. Eleştiren hümanistlere ise sandaldan inip gelenlere yer vermesini önerir. Sonuçta yer değiştirilirse “sandalın etiği” değişmeyecektir. Hardin yoksul ülkelere, göçmenlere yardım yapılacaksa yalnızca bilimsel ve teknik alanda başarılı olanlar ve zor durumda olanlar alınabilir der.
Peter Singer insanların açlıktan ölmesine göz yummak onları öldürmekle aynı şeydir düşüncesini savunur. Yoksullara yardım edilmesini savunanlar: İnsan olmalarına, başka insanlara yardımın etik sorumluluk olmasına, en fazla insanın mutluluğunu savunan faydacı yaklaşıma, Kant’ın koşulsuz buyruğuna, Veya; Temel haklar düşüncesine dayandırmaktadırlar.
Her insan yaşamını sürdürme hakkına sahiptir. Bu bir “pozitif hak”tır.
Günümüz Etiğinin Kimi Teorik Sorunları
Farklı görüşlere göre etiğin akıl değil, duygularla ilgili olduğu düşünülmüştür. Bu bağlamda etiğin önemli bir sorunu öznellik-nesnellik sorunudur.
Etik görecelilik tüm ahlak normlarının kişilere veya kültürlere bağlı olduğunu iddia eder. İki türü vardır;
- Öznelcilik
- Uylaşımcılık ( konvensiyonalizm)
Etik nesnelcilik ise geçerli etik kuralların olduğunu kabul eder.
Bu bağlamda Hume etikte “duyguculuğun”, Kant ise “akılcılığın” temsilcisi sayılmaktadır. Kuçuradi her eylemim akıl ve duyguların ortak ürünü olduğunu söyler.
Etikte Yeni Yönelimler
- Hans Jonas ve Sorumluluk Etiği: Teknolojik ilerlemelerin insan davranışlarında değişime yol açmış olmasıdır. Yapılan eylemlerin etkileri veya sonuçları bugünle sınırlı olmayıp gelecek nesilleri de kapsamaktadır. “Doğa” etiğe yeni bir sorumluluk kategorisi olarak eklenmiştir. İnsanlar eylemlerinin, ileride ortaya çıkabilecek olası sonuçlarını da dikkate almalı ve iyiyi istemin dışında uzmanlık bilgisine de sahip olmalıdır. Çünkü insanlara olduğu kadar doğaya karşı da her bireyin sorumluluğu vardır.
- Tartışma (Müzakere) Etiği ve Karl-Otto Apel: Etikte “nihai temellendirmeyi” gerçekleştirmeye çalışır. Apel’e göre ilkece içten bir iletişimin tüm normlarını karşısındaki kişinin kabul etmiş olması koşuluyla benimsemeyen hiç kimse, karşısındakiyle bir düşünce konusunda anlaşmaya varamaz. Karl-Otto Apel’in müzakere etiği görüş birliğine gidilebilecek müzakerelerin önkoşullarını ortaya koyar.
- Postmodernizm ise modern etiğin eleştirisidir: Modernlik hem ahlaka ihtiyaç duyup hem de tezleriyle ahlakı imkânsız kıldığı için çelişkilidir. Bauman’a göre ahlak ilişkileri muğlaktır ve bu muğlaklık içinde kural koyma çabası boşunadır. Modernlik değişmeyen bir insan doğası üzerine kurulmuştur. Ancak değişmeyen bir insan doğası düşünülemez. Ahlaksal seçimlerin çoğu çelişkili itkiler arasında yapılır. Sonuç olarak insan gerçekliği belirsizdir ve karışıktır, dolayısıyla dayatılmaya çalışılan etik ilkelerinin tersine ahlaksal kararlar da belirsiz olacaktır.